TREN KAZASI NEDENİYLE MEYDANA GELEN ÖLÜM OLAYINDA YAŞAM HAKKININ İHLAL EDİLMESİ

TREN KAZASI NEDENİYLE MEYDANA GELEN ÖLÜM OLAYINDA YAŞAM HAKKININ İHLAL EDİLMESİ

Olaylar

Haydarpaşa (İstanbul)-Ankara seferini yapan yolcu treninin 2004 yılında Pamukova ilçesi yakınlarında raydan çıkması sonucu birçok kişi ölmüş, pek çok kişi de yaralanmıştır. Ölenler arasında başvurucuların annesi F.Y. de bulunmaktadır. Olayla ilgili Cumhuriyet başsavcılığınca başlatılan soruşturmada, kazanın meydana gelmesinde kusurlu oldukları bilirkişi raporu ile tespit edilen makinistler (birinci ve ikinci makinist) ile birlikte tren şefi hakkında ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır. Yargılama sonucunda makinistler hakkında mahkûmiyet, tren şefi hakkında ise beraat kararı verilmiştir.

İlk mahkûmiyet hükmünün temyizi ile başlayan süreç, bozma kararı ve bu karar üzerine yapılan yeniden yargılamalar ile yaklaşık 15 yıl 5 ay sürmüş ve Yargıtayın 25/12/2019 tarihinde sanıklar hakkındaki kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar vermesi ile sonuçlanmıştır.

İddialar

Başvurucular, yolcu treninin raydan çıkması sonucu meydana gelen ölüm olayı nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

1. Yaşam Hakkının Maddi Boyutunun İhlali İddiası Yönünden

Yaşamı koruma yükümlülüğü pozitif bir yükümlülüktür. Yaşam hakkına yönelebilecek tehdit ve risklere karşı caydırıcı yasal ve idari düzenlemeler yapılması bu yükümlülüğün önemli unsurlarından biridir.

Demir yolu üst yapısının trenlerin güvenli bir şekilde seyahat edeceği şekilde yapılandırılması, gerekli teknik donanımın sağlanması ve denetim vasıtasıyla hizmetin kişilerin yaşamı ve fiziksel bütünlükleri bakımından güvenli bir şekilde devamının temin edilmesi hususlarının yetkili kamu makamları tarafından yerine getirilmesi gereken hizmetler olduğu tartışmasızdır. Demir yolu üst yapısındaki birtakım eksiklikler ve trende hız değişimini güvenli bir şekilde sağlayacak teknik donanımın olmaması, kazaya neden olan önemli etkenler olarak bilirkişi raporunda yer almıştır. Başvuru dosyasında, olay yerinde yapılan incelemelere dayanan ve uzman bilim insanları tarafından hazırlanan bu raporda yer verilen tespitlerin doğru olmadığını gösteren bir unsur bulunmamaktadır.

Anayasa Mahkemesi somut başvuruya konu tren kazasında yetkili makamların demir yolu taşımacılığı gibi tehlikeli bir faaliyet nedeniyle yaşam ve fiziksel bütünlüğe karşı oluşan riskleri bertaraf etmek için kendilerine düşen pozitif yükümlülük kapsamında gerekli ve yeterli önlemleri aldıklarının söylenemeyeceği kanaatine varmıştır.

Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir.

2. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlali İddiası Yönünden

Somut başvuruya konu tren kazası 38 kişinin öldüğü, 80'den fazla kişinin yaralandığı son derece vahim bir hadisedir. Etkili soruşturma yükümlülüğü üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma veya tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma hakkı vermese de adli süreçler sonucunda sorumlulukları tespit edilen kişilerin cezasız bırakılmaması, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir.

Başvuruya konu kazanın ardından derhâl başlatılan soruşturmada delillerin de süratle toplanarak olayın meydana geldiği şartların ortaya çıkarıldığı ve sorumluların tespit edildiği görülmektedir. Buna karşılık demir yolunun güvenli bir şekilde işletilmesi için gerekli üstyapı, teknik donanımı sağlama ve denetim konularında kusurları olduğu değerlendirilen kamu görevlileri hakkında açılan bir ceza davası bulunmamaktadır. Kusur ve sorumlulukları yargı sürecine katılan tüm adli birimler tarafından kabul edilen makinistler hakkındaki ceza davası ise zamanaşımı nedeniyle düşmüştür. Neticede bu derece vahim sonuçları olan bir olayda kusurlu oldukları bilirkişi raporlarıyla tespit edilmesine karşılık cezai sorumluluğuna yargı organlarınca kesin olarak karar verilen kimse bulunmamaktadır.

Bu durumda somut olayda yargı sisteminin yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesindeki caydırıcı rolünü yerine getirdiği söylenemeyeceği gibi olayın ciddiyeti karşısında yetkili makamlar tarafından gösterilen tepkinin derecesinin de yeterli olmadığı değerlendirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BURCU DEMİRKAYA VE YÜCEL DEMİRKAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/8844)

 

Karar Tarihi: 26/7/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 6/10/2022-31975

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Mahmut ATEŞ

Başvurucular

:

1. Burcu DEMİRKAYA

 

 

2. Yücel DEMİRKAYA

Vekilleri

:

Av. Zeynep Betül GEÇİM AY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir yolcu treninin raydan çıkması sonucu meydana gelen ölüm olayı nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/2/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde yer alan bilgi ve belgelerle birlikte Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen, ayrıca Bakanlığın görüşlerinde yer verdiği bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Haydarpaşa-Ankara seferini yapan Yakup Kadri Karaosmanoğlu adlı ekspres yolcu treni 22/7/2004 günü saat 19.45 sıralarında Pamukova ilçesi Mekece Mahallesi yakınlarında raydan çıkmıştır. Kaza sonucu 38 kişi yaşamını yitirmiş, 80'den fazla kişi yaralanmıştır. Başvurucuların annesi F.Y. kaza nedeniyle hayatını kaybedenlerden biridir.

A. Tren Makinistleri ve Tren Şefi Hakkındaki Ceza Soruşturması ve Kovuşturması

10. Olay nedeniyle Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca derhâl soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında otopsi ve şikâyetçi-tanık ifadelerinin tespiti gibi birçok soruşturma işlemi ile birlikte 23/7/2004 ve 30/7/2004 tarihlerinde İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti olay yeri keşfinde bulunmuştur. Ayrıca 18/8/2004 tarihinde kazaya karışan vagonlar üzerinde ayrı bir inceleme daha yapılmıştır.

11. Bu incelemeler sonucunda hazırlanan 31/8/2004 tarihli bilirkişi raporunda yer verilen kusur ve sorumlulukla ilgili değerlendirmeler özetle şöyledir:

i. Raydan çıkan trenin tarife kitapçığında (livre) olay yerinde yapılabilecek hız 80 km/h olarak yazılıdır. Tren raydan çıktığında hızının 130 km/h olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla sorumlu makinistler trenin hızını kitapçığa göre ayarlamamıştır.

ii. Trenin raydan çıktığı yer bir dönemeç (kurba) kesimidir. Olay yerinde, rayların eski ve yıpranmış olduğu, traverslerin taşıma gücünün olması gerekenden az olduğunu gösteren deray izleri görülmüştür. Üstyapının hat işletim-proje hızında yerine getirmesi gereken şartname koşullarına tam uyumlu olmadığı, dolayısıyla statik ve dinamik yüklere karşı tam güvenliği sağlamadığı gözlenmiştir. Raydan çıkmanın meydana gelmesinde dönemeç kesimine yüksek hızla girilmesinin yanı sıra bu kesime ait üstyapının (ray, travers, balast, küçük malzemeler, balast altı tabakalar ve makaslar, kruazman vb. gibi üstyapı tesisleri) statik ve dinamik dayanımının yetersizliğinin, bir başka deyişle fiziksel ve muhtemelen geometrik bozukluğunun etkisinin olduğu kanaatine varılmıştır.

iii. Özellikle Arifiye-Eskişehir arasında küçük dönemeç yarıçapları nedeniyle hızların sık aralıklarla değiştiği görülmüştür. Bu denli değişik hız uygulamaları seyir kontrolünü zorlaştırıcı etki yaratarak seyir güvenliğini önemli ölçüde azaltır. Küçük yarıçaplı dönemeçler nedeniyle hızın yalnızca insan kontrolüne bırakılması risk yaratacağından makinistlere yardımcı olacak bilgisayar destekli otomatik-yarı otomatik kontrol sistemleri gibi tedbirler alınmalıdır. Sistemin bu türden kontrol düzenekleri ile donatılmamış olmasının olayın meydana gelmesine etkisi bulunmaktadır.

iv. Bu tespitlere göre kazanın meydana gelmesinde 1. tren makinisti F.K., trenin hızını gerektiği gibi ayarlamayarak seyir kontrolü için gerekli dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle 3/8 oranında kusurludur. 2. tren makinisti R.S. ise 1. makinisti hız konusunda uyarmaması nedeniyle 1/8 oranında kusurludur. Tren şefi K.C.nin ilgili mevzuat uyarınca seyir kontrolü ile ilgili görevi bulunmadığından kusuru olmadığı kanaatine varılmıştır.

v. Olay yerindeki üstyapının yeterli bakım ve onarımının yapılmamış olması ve değişik yarıçaplı dönemeçler nedeniyle ortaya çıkan sık aralıklı hız değişimini güvenli bir seyir kontrolü ile gerçekleyecek sistemlerin bulunmaması kazanın oluşumunda 4/8 oranında etkilidir.

12. Soruşturmasını tamamlayan Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığının 7/9/2004 tarihinde Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesine açtığı kamu davasında F.K., R.S. ve K.C.nin 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 389. maddesinde yer alan tedbirsizlik, meslek veya sanatında tecrübesizlik ya da nizam, emir ve kaidelere riayetsizlik neticesi demir yolu üzerinde kazaya neden olma suçunu işledikleri iddiasıyla cezalandırılması talep edilmiştir.

13. Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden yargılama sürecinde kazanın nedenleri ve sorumluları hakkında bir kez daha bilirkişi raporu temin edilmiştir. Bu raporda da kazanın oluşumunda F.K.nın 3/8, R.S.nin 1/8 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş; 4/8 oranındaki kusurun işletmeden sorumlu kurum olan Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarında (TCDD) olduğu değerlendirilmiştir. Belirtilen raporda ayrıca kazanın hızlandırılmış tren uygulamasından hemen sonra meydana geldiği, bu uygulama için gerekli ek tedbirlerin yeterince alınmadığı kanaati bildirilmiştir.

14. Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi; başvurucuların da müdahil olduğu davada 1/2/2008 tarihinde verdiği kararla F.K.nın 2 yıl 6 ay hapis ve 1.000 TL adli para cezasıyla, R.S.nin ise 1 yıl 3 ay hapis ve 733 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Aynı kararda K.C.nin ise beraatine hükmedilmiştir. Bu karar sanık müdafileri tarafından temyiz edilmiştir.

15. Yargıtay 2. Ceza Dairesi 12/7/2010 tarihinde verdiği kararla, K.C. hakkındaki ceza davasının zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle düşmesine, diğer sanıklar hakkında verilen mahkûmiyet kararlarının ise bozulmasına karar vermiştir. Bozma kararı gerekçesi genel olarak bazı katılanların adlarının ve suç yerinin karar başlığına yazılmaması, yargılama giderlerinin sanıklardan müştereken tahsiline karar verilmesi gibi tespit edilen usul hatalarına dayanmaktadır (anılan bozma kararının gerekçeleri için bkz. Serap Sivri, B. No: 2019/6198, 23/11/2021, § 18).

16. Bozma sonrası yeniden yargılama yapan Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi bozma ilamına uyulmasına karar vererek ilamda belirtilen eksikliklerin giderilmesine çalışmıştır. Anılan Mahkeme 7/2/2012 tarihinde verdiği kararda, sanıklara isnat olunan eylemin 765 sayılı mülga Kanun'un 389. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğunun Yargıtayın 12/7/2010 tarihli kararıyla belirlendiği, söz konusu suç için kanunda öngörülen dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle sanıklar hakkında açılan davaların düşürülmesine karar vermiştir. Belirtilen bu zamanaşımı nedeniyle düşme kararı da bir kısım katılan vekili tarafından temyiz edilmiştir.

17. Yargıtay 3/2/2014 tarihinde tamamladığı temyiz incelemesi sonucunda sanıklara isnat edilen eylemin 765 sayılı mülga Kanun'un 455. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen dikkatsizlik ve tedbirsizlik neticesi birden fazla kişinin ölümüne ve birçok kişinin yaralanmasına sebebiyet verme suçu kapsamında da değerlendirilebileceği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.

18. Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi bozma kararı sonrası yeniden yaptığı yargılamada bozma ilamına uyulmasına karar vermiştir. 24/11/2014 tarihli hükümde ise sanıkların eylemlerinin 765 sayılı mülga Kanun'un 455. maddesine uyduğu kabul edilerek R.S.nin 1 yıl 15 gün hapis ve 50 TL adli para cezasıyla, F.K.nın ise 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 152 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. R.S. hakkında hükmolunan ceza ertelenmiştir. Bu son mahkûmiyet kararı da sanık müdafileri ve bazı katılan vekilleri tarafından temyiz edilmiştir (cezanın ertelenmesi kararının gerekçesi ile temyiz talebinde dile getirilen talepler için ayrıca bkz. Serap Sivri, §§ 22, 23).

19. Yargıtay 26/9/2018 tarihli kararıyla Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/11/2014 tarihli kararının bozulmasına karar vermiştir. Bozma ilamının gerekçesinde, ilk derece mahkemesinin karar başlığında suç isminin yanlış yazılması gibi usule ilişkin hatalarla birlikte müdafilerin bazı talepleri hakkında karar verilmemiş olması ve R.S. hakkında yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaat edinilemediği gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmamasına karar verildikten sonra sabıkasız geçmişinden dolayı ileride tekrar suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaat edinildiğinden bahisle hapis cezasının ertelenmesine karar verilmek suretiyle hükümde çelişkiye neden olunması gibi esas bakımından tespit edilen hatalara da yer verilmiştir (bozma gerekçeleri için ayrıca bkz. Serap Sivri, § 25).

20. Yeniden yapılan yargılamada bir kez daha bozma ilamına uyulmasına karar veren Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi 1/4/2019 tarihinde verdiği esas hakkındaki kararında F.K.nın 15.784 TL adli para cezasıyla, R.S.nin ise 47.352 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve verilen adli para cezalarının ertelenmesine karar vermiştir. Bu karar da müdafiler ve bazı katılan vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

21. Yargıtay 25/12/2019 tarihinde sanıklar hakkındaki kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar vermiştir.

B. Anayasa Mahkemesine Yapılan 2015/1232 Numaralı Bireysel Başvuru

22. Başvurucular 21/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yaparak ceza yargılamasının on yıldır devam ettiğini, sorumluların cezalandırılmadığını ve mağduriyetlerinin giderilmediğini ileri sürmüş; bu nedenle yaşam, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir (Burcu Demirkaya ve Yücel Demirkaya, B. No: 2015/1232, 30/10/2018, § 39). Anayasa Mahkemesi, şikâyetlerin özünün ceza soruşturmasının makul bir süratle yürütülmemesine ilişkin olduğunu değerlendirerek başvurucuların iddialarının yaşam hakkının etkili ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmesine karar vermiştir (Burcu Demirkaya ve Yücel Demirkaya, § 40).

23. Anayasa Mahkemesi 30/10/2018 tarihinde başvurucuların Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam haklarının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir. İhlal kararının 55. ve 56. paragrafları şöyledir:

"55. Başvuruya konu olay 2004 yılında meydana gelmiş olup bu olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma iki aydan daha kısa bir sürede tamamlanmıştır. Ceza Mahkemesi ilk kararını 2008 yılında vermiştir. Ne var ki kararın kanun yoluna başvurma hakkı olan bazı kişilere tebliğ edilmemesi nedeniyle ilk bozma kararına ilişkin temyiz süreci yaklaşık 2 yıl 6 ay, ikinci bozma kararına ilişkin temyiz süreci ise yaklaşık 2 yılda sonuçlanmıştır. Ceza Mahkemesince en son 24/11/2014 tarihinde karar verilmiş olup yargılama henüz sonuçlandırılamamıştır.

56. Meydana gelen olayda ölen ve yaralananların fazlalığı nedeniyle ölenlerin yakınları ile yaralıların ifadelerinin tespitinin uzun zaman alması anlaşılabilir bir durum olmakla birlikte soruşturmadaki hiçbir unsur yargılamanın bu denli uzamasını ve henüz sonuçlandırılamamasını haklı kılmamaktadır. Bu sebeple başvurucuların yakınlarının ölümüyle ilgili soruşturmanın makul süratle yürütüldüğünün söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır."

C. TCDD Yetkilileri Hakkında Yürütülen Soruşturma

24. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca kazanın oluşumunda üstyapı eksiklikleri ve makinistlere yardımcı olacak otomatik kontrol sistemi bulunmaması nedenleriyle TCDD yetkilileri hakkında ayrı bir soruşturma yürütüldüğü, yetkisizlik kararı ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen bu soruşturmanın neticesinin tespit edilemediği hususlarına Burcu Demirkaya ve Yücel Demirkaya ile Serap Sivri başvurularında yer verilmiştir (Burcu Demirkaya ve Yücel Demirkaya, § 12; Serap Sivri, § 12).

25. Bakanlık somut başvurudaki görüşlerinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2004/67974 numaralı soruşturması üzerinden TCDD yetkilileri hakkında bir soruşturma yürütüldüğünü belirterek soruşturma süreçleri hakkında bilgiler vermiştir. Bu bilgilere göre;

i. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına değişik tarihlerde verilen dilekçelerde süper ekspreslerin 6/6/2004 tarihinde hiçbir bilimsel çalışma ve altyapı hazırlığı yapılmadan sefere konulduğu, 22/7/2004 tarihinde meydana gelen tren kazasına eskimiş demir yolu ağı üzerindeki altyapı yetersizliği, rayların eskiliği, niteliksizliği gibi faktörlerin davetiye çıkardığı, yol yenileme çalışmalarının saatte 120 km hıza göre yapılmasına rağmen Haydarpaşa-Ankara güzergâhında saatte 140 km seviyesinde hız yapılmasına altyapının uygun olmadığı iddiaları dile getirilerek TCDD üst düzey yetkilileri hakkında görevi ihmal ve kötüye kullanma suçlarından ihbarda bulunulmuştur.

ii. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca Ulaştırma Bakanlığından soruşturma izni verilmesini talep etmiştir. Ulaştırma Bakanlığı 4/10/2004 tarihinde TCDD Genel Müdürü S.K. hakkında soruşturma izni verilmesine karar vermiştir. İzin verilmesine dair kararda, tren yolu kazasında çok sayıda kişinin ölmesi ve bu durumun kamuoyunda uzun süre tartışılması nedeniyle konunun adli mercilerce incelenmesine imkân sağlanmasının isabetli olacağı gerekçesine yer verilmiştir.

iii. Soruşturma izin kararına yapılan itirazı değerlendiren Ankara Bölge İdare Mahkemesi 16/3/2005 tarihinde verdiği kararda "olayın niteliği itibariyle ve hakkındaki iddialarla sınırlı olarak S.K'nın Türk Ceza Kanunu kapsamında suç sayılabilecek bir fiil veya eyleminin olmadığı" gerekçesine yer vererek itirazın kabulüne ve S.K. hakkındaki soruşturma izni verilmesine ilişkin kararın kaldırılmasına karar vermiştir.

iv. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, itiraz üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından verilen soruşturma izni kararının kaldırılmasına dair kararın kesin nitelikli olması ve soruşturma yapma imkânı bulunmaması sebebiyle 12/4/2005 tarihinde soruşturmanın işlemden kaldırılmasına karar vermiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

26. Olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 765 sayılı mülga Kanun'un 102. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:

...

3 - Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,

4 - Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene ... geçmesile ortadan kalkar.

...”

27. 765 sayılı mülga Kanun'un 104. maddesi şöyledir:

 “Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkümiyet hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.

Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanın kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müddetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”

28. 765 sayılı mülga Kanun'un 389. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Bir kimse tedbirsizlik veya meslek veya sanatında tecrübesizlik veya nizam ve emir ve kaidelere riayetsizlik neticesi olarak demiryolu üzerinde bir kaza vukuu tehlikesine meydan verirse üç aydan otuz aya kadar hapse ve iki yüz liraya kadar ağır cezayı nakdiye ve kaza vukubulmuş ise beş seneye kadar ağır hapse ve yüz elli liradan aşağı olmamak üzere ağır cezayı nakdiye mahkum olur.”

29. 765 sayılı mülga Kanun'un 455. maddesi şöyledir:

“Tedbirsizlik veya dikkatsizlik veya meslek ve sanatta acemilik veya nizamat, ve evamir ve talimata riayetsizlik ile bir kimsenin ölümüne sebebiyet veren şahıs iki seneden beş seneye kadar hapse ve 250 liradan 2.500 liraya kadar ağır para cezasına mahkum olur.

Eğer fiil birkaç kişinin ölümünü mucip olmuş veya bir kişinin ölümü ile beraber bir veya birkaç kişinin de mecruhiyetine sebebiyet vermiş ve bu yaralanma 456 ncı maddenin 2 nci fıkrasında beyan olunan derecede bulunmuş ise dört seneden on seneye kadar hapis ve 1.000 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası ile mahkum olur.

Yukardaki fıkralarda beyan olunan cezalar, kusurun derecesine göre sekizde birine kadar indirilebilir.”

30. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun “Zaman bakımından uygulama” kenar başlıklı 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.”

31. 5237 sayılı Kanun'un “Dava zamanaşımı” kenar başlıklı 66. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;

...

d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,

...

Geçmesiyle düşer.

...”

32. 5237 sayılı Kanun'un “Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi” kenar başlıklı 67. maddesinin (2), (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:

 “2) Bir suçla ilgili olarak;

a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,

b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,

c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,

d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,

Halinde, dava zamanaşımı kesilir.

 (3) Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar.

 (4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar.”

33. 5237 sayılı Kanun'un “Taksirle öldürme” kenar başlıklı 85. maddesi şöyledir:

 “(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

B. Uluslararası Hukuk

34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “İnsan haklarına saygı yükümlülüğü” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

 “Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar.”

35. Sözleşme'nin “Yaşam hakkı” kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur...”

36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletin yalnızca kasti ve hukuka aykırı olarak ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda devletlerin egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediğini hatırlatmaktadır (L.C.B/Birleşik Krallık, B. No: 23413/94, 9/6/1998, § 36).

37. AİHM’e göre Sözleşme’nin 2. maddesi, devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının bulunduğu durumlarda devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/Birleşik Krallık [BD], B. No: 23452/94, 28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/Birleşik Krallık, B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 31/11/2004, § 71).

38. Bone/Fransa ((k.k.), B. No: 69869/01, 1/3/2005) kararında devletlerin tren istasyonunda bulunan herkesin yaşamını güvence altına almaya yönelik tedbirler almaları yönünde pozitif yükümlülükleri olduğunu belirten AİHM, Kalender/Türkiye (B. No: 4314/02, 15/12/2009) kararında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının demir yolu taşımacılığı gibi tehlike potansiyeli taşıyan faaliyetlerde muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek demir yolu taşımacılığı nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun- insan hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmamasının Sözleşme'nin 2. maddesinin ihlal edildiği anlamına gelebileceğini ifade etmiştir (Kalender/Türkiye, § 52).

39. AİHM'in yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğünün usul boyutunun incelenmesi konusunda benimsediği ilkeler için bkz. Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, §§ 95, 96.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

40. Anayasa Mahkemesinin 26/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

41. Başvurucuların yaşam haklarının ihlal edildiğine dair iddiaları özetle şöyledir:

i. Tren kazasının meydana gelmesinde TCDD yetkililerinin kusurları bulunduğu sabit olduğu hâlde bu kişiler hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır. Bu tarihten sonra yapılacak bir soruşturmanın zamanaşımı nedeniyle düşeceği de açıktır. Neticede TCDD yetkilileri bakımından bir sorumsuzluk durumu ortaya çıkarılmıştır.

ii. Tehlikeli bir faaliyet olan demir yolu taşımacılığında devlet, vatandaşının zarar görmesini engelleyememiştir. Tren yolunda gerekli denetim gerçekleştirilmemiştir. Eski altyapı ile trenlerin haddinden fazla hız yapması nedeniyle bu kaza gerçekleşmiştir. Bu hususlar bilirkişi raporuyla da sabittir.

iii. Devlet, üzerine düşen koruma yükümlülüğünü yerine getiremediği gibi etkili bir yargı süreci yürütmeyerek sorumluların cezasız kalmalarına neden olmuştur. Bu cezasızlık durumu benzer olaylar için de kötü bir örnek oluşturmakta ve toplumda sorumluların hiçbir şekilde soruşturulmadığı/yargılanmadığı algısı yaratmaktadır.

iv. Sorumluların cezasız kalmasıyla yaşam hakkının maddi boyutu ihlal edilmiştir.

42. Başvurucular; adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğine dair iddialarında özetle ceza yargılamasının 15 yılı aşkın bir süredir devam ettiğini, bu sürenin makul olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, somut olayda etkin bir yargılamadan bahsedilemeyeceğini ileri sürmüştür.

43. Bakanlık görüşlerinde "Olay ve Olgular" bölümünde ayrıntılı olarak yer verilen, başvuru konusu tren kazası nedeniyle başlatılan soruşturmalar ve ceza yargılaması süreçleri ile ilgili bilgiler verildikten sonra yer alan hususlar özetle şöyledir:

i. Zamanaşımı dolayısıyla düşme kararı ile neticelenen kovuşturma süreci nedeniyle şikâyet edilen uzun yargılama hususu Anayasa Mahkemesince 2015/1232 numaralı bireysel başvuruda daha önce değerlendirilmiştir.

ii. Yaşam hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutunu oluşturan etkin soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü değil araç yükümlülüğüdür.

44. Başvurucular, Bakanlık görüşlerine karşı beyanlarında özetle şu hususları dile getirmiştir:

i. Anayasa Mahkemesi tarafından daha önce incelenen 2015/1232 numaralı bireysel başvuru somut başvurudan tamamen farklıdır. 2015/1232 numaralı başvuruda uzun yargılamadan şikâyet edilmekteyken somut başvuruda sorumluların cezasız kalmalarından şikâyet edilmiştir.

ii. TCDD Genel Müdürü hakkında soruşturma izni verilseydi dahi ceza davası zamanaşımı nedeniyle düşeceğinden soruşturma izninin ortaya çıkan cezasızlık sonucuna bir etkisi olmayacaktır.

iii. Ceza davasının zamanaşımına uğraması ve sorumluların cezasız kalması zaten uygun araçlarla etkili bir soruşturma yürütülmemesi sonucunda gerçekleşmiştir. Etkin bir soruşturma yürütülseydi olaydan sonra gerçekleşen birçok tren kazası önlenmiş olacak ve ayrıca toplum nezdinde sorumluların cezasız kaldığı algısı oluşmayacaktır.

B. Değerlendirme

1. İddiaların Nitelendirilmesi ve İnceleme Kapsamının Belirlenmesi

45. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.

46. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut başvuruda adil yargılanma ve etkili başvuru hakları kapsamında dile getirilen yargılamanın makul bir sürede tamamlanmadığı ve etkisiz olduğuna dair iddialar, F.Y.nin ölümü nedeniyle yürütülen ceza yargılaması süreçlerinin etkisiz olduğuna ilişkindir. Dolayısıyla bu iddialar yaşam hakkı bağlamında, etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında, yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine dair iddialar ise yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında incelenecektir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

48. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular, başvuruya konu tren kazasında ölen F.Y.nin çocuklarıdır. Dolayısıyla somut başvuruda başvuru ehliyeti bakımından bir sorun görülmemiştir.

49. Anayasa Mahkemesi, somut başvuruya konu yargılama süreçleri nedeniyle yapılan Burcu Demirkaya ve Yücel Demirkaya başvurusunda olayın demir yollarının işletilmesi sırasında vuku bulduğunu belirterek yaşam hakkının usul boyutunun ceza soruşturması yapılmasını gerektirdiği sonucuna varmıştır (anılan kararda bkz. § 50). Bu nedenle somut başvuruda başvuru yollarının tüketilmesi yönünden herhangi bir eksiklik bulunmamaktadır.

50. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan yaşamı koruma ve etkili soruşturma yapma yükümlülüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

51. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

52. Anılan pozitif yükümlülükler kapsamında devlet, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51). Bu ödev kapsamında devlet;

i. Yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal ve idari çerçeve oluşturmalı (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149),

ii. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda, görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler almalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).

53. Demir yolu taşımacılığı faaliyeti niteliği itibarıyla kişilerin yaşamı ve vücut bütünlüğü bakımından birtakım riskler içermektedir. Bu tehlikeli olma durumu nedeniyle kamu makamları, demir yollarının işletilmesinde gerekli güvenlik tedbirlerini almalı; trenlerin seyrüseferinde veya gar ve benzeri işletmelerde istenmeyen ölüm ve yaralanma olaylarının önüne geçmek için makul ölçüler çerçevesinde gerekenleri yapmalıdır (Gürkan Kaçar ve diğerleri, B. No: 2014/11855, 13/9/2017, § 68; Hüseyin Münüklü, B. No: 2014/5973, 13/9/2017, § 62).

54. Anayasa'nın 17. maddesinin kendisine yüklediği pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin yönü uyarınca devlet; şüpheli her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütmelidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).

55. Kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası veya dikkatsizliği aşan bir kusuru olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi- kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).

56. Bununla birlikte etkili soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

57. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için;

i. Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz, resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),

ii. Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),

iii. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30) gerekir.

58. Ceza yargılaması sonucunda hükmedilen yaptırımlara ilişkin bazı uygulamalar, ihlalleri gerçekleştiren sorumluların cezasız kalmalarına ya da gerektiği gibi cezalandırılmamalarına yol açarak caydırıcılığı sağlayamadığı için etkili ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğünü zedeleyebilir. Bu durum, yaşam hakkını korumak için oluşturulan mevzuatın etkili şekilde uygulanmamasına, dolayısıyla da kişilerin hayatlarının kanunla korunamamasına sebebiyet verebilir (benzer değerlendirmeler için bkz. Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 162).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

i. Yaşamı Koruma Yükümlülüğü Bakımından

59. Yaşamı koruma yükümlülüğü pozitif bir yükümlülüktür. Bir başka deyişle devletin egemenlik alanındaki kişilerin yaşamlarının korunması için eylemde bulunmasını gerektirir. Yaşam hakkına yönelebilecek tehdit ve risklere karşı caydırıcı yasal ve idari düzenlemeler yapılması bu yükümlülüğün önemli unsurlarından biridir.

60. Demir yolu taşımacılığı gibi kişilerin yaşamı ya da fiziksel bütünlüğü bakımından tehlike potansiyeli taşıyan faaliyetler söz konusu olduğunda kamu makamları tarafından bu faaliyetlerin güvenli bir şekilde yerine getirilebilmesi için gereken makul tedbirlerin alınması gerekir. Dolayısıyla somut başvuruya konu olayda devletin demir yolu taşımacılığı faaliyetinin işletimi, güvenliği, kontrolü ve denetimi konularında alacağı makul tedbirlerle yaşamı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır.

61. 31/8/2004 tarihli bilirkişi raporunda, başvuruya konu tren kazasının gerçekleştiği demir yolunda üstyapının yeterli bakım ve onarımının yapılmamış olması ve kaza yapan trende değişik yarıçaplı dönemeçler nedeniyle ortaya çıkan sık aralıklı hız değişimini güvenli bir şekilde sağlayacak sistemlerin bulunmaması hususlarının kazanın oluşumunda önemli bir neden olduğu tespiti yapılmıştır. Öte yandan başvuruya konu ceza yargılaması yalnızca makinistlerin trenin hızını kurallara uygun şekilde belirlememe eylemlerini konu edinmiştir. Dolayısıyla ceza yargılaması sürecine katılan adli makamlar tarafından bilirkişi raporunda tren yolunun fiziksel yeterliliği, bakım ve onarımı ile teknik sistem eksikliği olarak tarif edilen kaza nedenlerine dayalı sorumluluk ile ilgili bir tespit yapılmamıştır.

62. Demir yolu üstyapısının trenlerle güvenli bir şekilde seyahat edebilecek şekilde yapılandırılması, gerekli teknik donanımın sağlanması ve denetim vasıtasıyla hizmetin kişilerin yaşamı ve fiziksel bütünlükleri bakımından güvenli bir şekilde devamının temin edilmesi hususlarının yetkili kamu makamları tarafından yerine getirilmesinin gerekli olduğu tartışmasızdır. Başvuru dosyasında, olay yerinde yapılan incelemelere dayanan ve uzman bilim insanları tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda tespit edilen hususların doğru olmadığını gösteren bir unsur bulunmamaktadır.

63. Bu açıklamalar ışığında başvurucuların yakınları ile birlikte onlarca kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olan somut başvuruya konu tren kazasında yetkili makamların demir yolu taşımacılığı gibi tehlikeli bir faaliyet nedeniyle kişilerin yaşamı ve fiziksel bütünlüğüne karşı oluşan riskleri bertaraf etmek için kendilerine düşen pozitif yükümlülük kapsamında gerekli ve yeterli önlemleri aldıkları söylenemez.

64. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

ii. Etkili Soruşturma Yükümlülüğü Bakımından

65. Öncelikle başvurucuların ceza yargılamasının makul sürede sonuçlandırılmaması şikâyetiyle daha önce yaptıkları bireysel başvuruda yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verildiği tekrar edilmelidir (Burcu Demirkaya ve Yücel Demirkaya, §§ 56, 57). Somut başvuruda ise belirtilen ihlal kararının verildiği tarihten yaklaşık 1 yıl 2 ay sonra tüm sanıklar hakkında verilen zamanaşımı nedeniyle düşme kararının bir kez daha etkili soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiği iddia edilmiştir.

66. "Genel İlkeler" kısmında belirtildiği üzere ceza yargılaması sonucunda hükmedilen yaptırımlara ilişkin bazı uygulamalar, ihlalleri gerçekleştiren sorumluların cezasız kalmalarına ya da gerektiği gibi cezalandırılmamalarına yol açarak caydırıcılığı sağlayamadığı için etkili ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğünü zedeleyebilir. Bu durum; yaşam hakkını korumak için oluşturulan mevzuatın etkili şekilde uygulanmamasına, dolayısıyla kişilerin hayatlarının kanunla korunamamasına sebebiyet verebilir.

67. Somut başvuruya konu tren kazası 38 kişinin öldüğü, 80'den fazla kişinin yaralandığı son derece vahim bir hadisedir. Etkili soruşturma yükümlülüğü üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma veya tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma hakkı vermese de adli süreçler sonucunda sorumlulukları tespit edilen kişilerin cezasız bırakılmaması, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir.

68. Başvuruya konu kazanın ardından derhâl başlatılan soruşturmada delillerin de süratle toplanarak olayın meydana geldiği şartların ortaya çıkarıldığı ve sorumluların tespit edildiği görülmüştür. Buna karşılık demir yolunun güvenli bir şekilde işletilmesi için gerekli üstyapı, teknik donanımı sağlama ve denetim konularında kusurları olduğu değerlendirilen kamu görevlileri hakkında açılan bir ceza davası bulunmamaktadır. Kusur ve sorumlulukları yargı sürecine katılan tüm adli birimler tarafından kabul edilen makinistler hakkındaki ceza davası ise zamanaşımı nedeniyle düşmüştür. Neticede bu derece vahim sonuçları olan bir olayda kusurlu oldukları bilirkişi raporlarıyla tespit edilmesine karşılık cezai sorumluluğuna yargı organlarınca kesin olarak karar verilen kimse bulunmamaktadır.

69. Bu durumda somut olayda yargı sisteminin yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesindeki caydırıcı rolünü yerine getirdiği söylenemeyeceği gibi olayın ciddiyeti karşısında yetkili makamlar tarafından gösterilen tepkinin derecesinin de yeterli olmadığı değerlendirilmiştir.

70. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

71. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

72. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve ayrı ayrı 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

73. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

74. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

75. İncelenen başvuruda başvurucuların yaşam haklarının maddi ve usul boyutuyla ihlal edildiğine karar verilmiştir. Ancak Anayasa'nın 38. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca suç için sonradan yürürlüğe giren kanunda öngörülen daha uzun dava zamanaşımı süresi geçmişte işlenen suç yönünden uygulanamadığı için kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ceza Mahkemesine gönderilmesi mümkün görülmemiştir.

76. Öte yandan yalnızca ihlal tespitinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuların talebi de dikkate alınarak yaşam hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 90.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 446,90 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.946,90 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvuruculara net 90.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE,

D. 446,90 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.946,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi edinmesi için Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/270, K.2019/69) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.