MAHKEMENİN HATASI NEDENİYLE KANUN YOLUNA BAŞVURU SÜRESİNİ KAÇIRMA

MAHKEMENİN HATASI NEDENİYLE KANUN YOLUNA BAŞVURU SÜRESİNİ KAÇIRMA

Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için süre ve şekil gibi birtakım koşullar öngörülmesi, dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde katı olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin gereği olup mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen koşulların açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yorumlanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamadığı takdirde mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinin kabulü gerekir.

Yargısal başvurulara dair dilekçelerini ilgili mevzuatta öngörülen usule uygun olarak (örneğin 5271 sayılı Kanun'un 38/A maddesinin ikinci fıkrası gereği dosyaların güvenli elektronik imza ile UYAP’tan incelenebilmesine istinaden) yetkili yargı merciine sunan kişilerin kendilerine atfedilemeyen ve tamamen mahkemelerin iç işleyişinden kaynaklanan hata ve aksamalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin engellenmesi bu hakka yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabilir. Özellikle kanun yoluna başvurma yönündeki istek ve iradesini ortaya koymuş olanlar (süre tutum dilekçesi verenler) yönünden bu tür müdahaleler, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlaline sebep olabilir. Örnek olarak tarafların kanuna dayanarak elektronik ortamda yaptığı temyiz taleplerine ilişkin araştırma yahut bu değerlendirme yapmadan hâkim havale tarihinden itibaren temyiz süresinin başlatılması bu çerçevede değerlendirilebilir.

İlgili Kararlar

(İbrahim Topcu, B. No: 2014/1295, 23/3/2017)
(Hasan İşten, B. No: 2015/1950, 22/2/2018)  
(Nihat Kara, B. No: 2018/20830, 17/11/2022)  
(Ergin Demir, B. No: 2019/28641, 19/10/2022)  

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İBRAHİM TOPCU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/1295)

 

Karar Tarihi: 23/3/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Abuzer YAZICIOĞLU

Başvurucu

:

İbrahim TOPCU

Vekili

:

Av. Emrullah BEYTAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yasal süresi içinde itiraz edilmediği gerekçesiyle reddine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/1/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. 1976 doğumlu olan başvurucu, Ankara Barosuna kayıtlı bir avukat olduğunu belirtmektedir.

9. Başvurucu hakkında Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan dava 10/10/2013 tarihinde sonuçlanmış ve başvurucu hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiştir. Kısa karar, aynı tarihte başvurucunun yüzüne tefhim edilmiş ve kanun yolu başvurusuna ilişkin yasal süreler açıklanmıştır.

10. Başvurucu 21/10/2013 tarihinde Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme) itiraz dilekçesi sunmuştur. İtirazı inceleyen Mahkeme, yedi günlük yasal süre geçtikten sonra yapılan itirazın süresinde olmadığı gerekçesiyle ve kesin olarak reddine karar vermiştir.

11. Nihai karar, başvurucuya 3/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

12. Başvurucu 31/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

13. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kenar başlıklı 231. maddesinin (1), (2) ve (12) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.

(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.

...

(12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.

14. 5271 sayılı Kanun’un “İtiraz usulü ve inceleme mercileri” kenar başlıklı 268. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:

“Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye göre ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı veya hâkim onaylar…”

15. 5271 sayılı Kanun’un “Sürelerin hesaplanması” kenar başlıklı 39. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:

“Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü biter.”

B. Uluslararası Hukuk

16. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Adil yargılanma hakkı

1. Herkes, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan … bir mahkeme tarafından davasının … hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. …

…”

17. Sözleşme’de açıkça yer almasa da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye erişim hakkını, adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olarak nitelendirmektedir (Roche/Birleşik Krallık [BD], B. No: 32555/96, 19/10/2005, § 117; Stanev/Bulgaristan, [BD], B. No: 36760/06, 17/1/2012, § 229). AİHM, mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini vurgulamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36).

18. Bununla birlikte AİHM, dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesini, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereği olarak kabul etmekte ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmayacağını belirtmektedir (Perez de Rada Cavanilles/İspanya, B. No: 28090/95, 28/10/1998, § 45). Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamaları söz konusu olduğunda mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmektedir (Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, § 35).

19. Son olarak mahkemeye erişim hakkının sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerdiğini vurgulamak gerekir (Bayar ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 42).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 23/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu; itirazının süresinde yapıldığını, sürenin bitimi olan 17/10/2013 tarihinin resmî tatil olduğunu, başvuruda bulunduğu 21/10/2013 tarihinin ise resmî tatilin bitimini takip eden ilk mesai günü olduğunu, bu nedenle itirazının süre yönünden reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, ret kararının gerekçeden yoksun olduğunu, bu nedenlerle gerekçe hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun gerekçe hakkı kapsamındaki iddiaları, mahkemeye erişmeyi ilgilendiren başvuru süresinin hesaplanmasına ilişkin değerlendirmenin karara yansımasıyla ilgili olduğundan başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

24. Adil yargılanma hakkını düzenleyen Anayasa’nın 36. maddesinde ve Sözleşme'nin 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddelerin (1) numaralı fıkralarındaki “herkesin yargı mercileri veya mahkeme önünde iddia ve savunmada bulunma hakkına sahip olduğuna” ilişkin birbirine yakın ifadelerin 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile anılan maddeye eklenen “adil yargılanma” ibaresi ve adil yargılanma hakkının doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı

26. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

27. Anayasa'nın 36. maddesinde mahkemeye erişim hakkı açısından herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan sınırlama ölçütlerine dayanılarak bu hakların sınırlandırılması da mümkündür (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 39).

28. Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için süre ve şekil gibi birtakım koşullar öngörülmesi, dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde katı olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin gereği olup mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen koşulların açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yorumlanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamadığı takdirde mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinin kabulü gerekir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27; Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 59; Neriman Polat, B. No: 2012/1223, 5/11/2014, § 35).

29. Başvurucu, itiraz yoluna başvurma süresine ilişkin hükümlerin yorumlanması ve uygulanmasından şikâyet etmektedir. İtiraz konusu işlemin başvurucunun yüzüne karşı tebliğ (tefhim) edildiği tarih ile başvurucunun itiraz başvurusunu yaptığı tarih arasında 2013 yılının Kurban Bayramı tatilinin bulunmasına rağmen Mahkemenin itiraz süresinin hesaplanmasında tatil sürelerini dikkate almadığı görülmektedir. Mevcut hâliyle kanuni bir düzenlemeye dayandırılarak verilen red kararının mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin varlığını ortaya koyduğu kabul edilmelidir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

30. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

31. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

32. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

33. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek ve devamında varsa kanun yolu denetimine başvurabilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

34. Bu kapsamda değerlendirilen usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine, kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi noktasında bir çeşit engel hâline geldiği durumlarda mahkemeye erişim hakkının ihlali tartışmaya açılmış olacaktır.

35. Mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınmaları gerekmektedir (Kamil Koç, § 65).

36. Başvuru konusu olayda uygulanan 5271 sayılı Kanun’un 268. maddesinde, mahkeme kararlarına karşı “itiraz” kanun yoluna başvuru süresi ile başvuru yeri açıkça belirlenirken aynı Kanun’un 39. maddesinde yasal sürelerin hesaplanma yöntemi ve resmî tatil günlerinin esas alınma usulleri şüpheye yer vermeyecek biçimde düzenlenmiştir. Başvurucunun şikâyeti de mevcut kanuni düzenlemenin açıkça hatalı uygulanması ile ilgilidir.

37. Bu kapsamda başvurucu hakkında 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 10/10/2013 tarihinde tefhim edildiği, itiraz kanun yoluna başvurma süresinin yedi gün olduğu ve sürenin tefhim tarihinden başladığı, 2013 yılı Kurban Bayramı resmî tatil günlerinin 15/10/2013-18/10/2013 tarihlerine rastladığı ve takip eden iki günün hafta sonu tatili olduğu, başvurucunun itiraz dilekçesini resmi tatil sonrası 21/10/2013 tarihinde yetkili makama ilettiği anlaşılmaktadır.

38. Resmî tatil günlerine rastlayan itiraz kanun yolu süresinin hesaplanmasında Mahkemenin hatası, bireyin itiraz inceleme taleplerinin esastan yapılmasını engellemiş; başvurucunun mahkemeye erişim hakkından yararlanamaması ve kendisine uygulanan hükmün hukukiliğini inceletememesi sonucunu doğurmuştur.

39. Sonuç olarak başvurucunun açık kanun hükümlerine verilebilecek olağan anlama göre süresinde yapılan itiraz kanun yolu başvurusu, derece mahkemesinin açık kanun hükmünü şüphe barındırmayan fiilî duruma aykırı şekilde uygulaması neticesinde reddedilmiş ve mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiştir.

40. Açıklanan nedenlerle başvurucunun adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri HakkındaKanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

42. Başvurucu, yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.

43. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

44. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HASAN İŞTEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/1950)

 

Karar Tarihi: 22/2/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Recai AKYEL

Raportörler

:

Ayhan KILIÇ

 

 

Akif YILDIRIM

Başvurucu

:

Hasan İŞTEN

Vekili

:

Av. Ahmet ÖZTEKİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza mahkemesi kararına karşı yapılan temyiz başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/1/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Olay günü boş araziye bir tabancanın atıldığı devriye polis ekiplerince görülmüştür. Kolluk görevlilerince düzenlenen 25/3/2008 tarihli tutanakta, başvurucunun kolluk görevlilerini görünce olay yerindeki boş arsaya bir şey attığının kolluk görevlilerince fark edildiği ve yapılan aramada suça konu tabancanın ele geçirildiği belirtilmiştir.

10. Başvurucu hakkında Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 4/1/2010 tarihli iddianamesiyle ruhsatsız ateşli silah taşıma suçundan kamu davası açılmıştır.

11. Batman 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2/12/2013 tarihli kararıyla başvurucunun atılı suçtan 10 ay hapis ve 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan karar sanık ve müdafiinin yüzüne karşı verilmiştir.

12. Sanık müdafii 9/12/2013 tarihinde UYAP üzerinden ilk derece mahkemesine elektronik imzayla gönderdiği süre tutum dilekçesi ile anılan kararı temyiz etmiştir.

13. Başvurucunun temyiz talebi, Batman 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2/12/2013 tarihli ek kararıyla reddedilmiştir. Gerekçede, kararın sanık ve müdafiinin huzurunda verildiği ve 10/12/2013 hâkim havale tarihli dilekçe ile kararın temyiz edildiği belirtilmiştir.

14. Başvurucu, temyiz aşamasında da bu iddiayı dile getirmiştir. Anılan karar Yargıtay 8. Ceza Dairesince, hükmün sanık ve müdafiinin yüzüne karşı 2/12/2013 tarihinde tefhim olunduğu ve bir haftalık süre geçtikten sonra 10/12/2013 tarihinde temyiz edildiği gerekçesiyle onanmıştır.

15. Başvurucu, onama kararından 6/1/2015 tarihinde haberdar olmuş; 27/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un Temyiz ve karar düzeltme kenar başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır.”

17. 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun başvuruyla ilgili ve o dönem yürürlükte bulunan 310. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir.”

18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 38/A maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Kanunlarda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, dosyalar güvenli elektronik imza kullanılarak UYAP'tan incelenebilir ve her türlü ceza muhakemesi işlemi yapılabilir.”

19. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 15/9/2014 tarihli ve E.2014/2807, K.2014/17772 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“UYAP Bilişim Sisteminde yer alan imza detay bilgilerine göre, katılan vekilinin, süre tutum talebini içeren temyiz dilekçesini 31.01.2013 tarihinde mahkemesine gönderdiği anlaşıldığından, tebliğnamedeki, katılan vekili tarafından CMUK'un 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık süre geçtikten sonra temyiz isteminde bulunulduğu düşüncesiyle temyiz isteminin reddini öneren görüşe iştirak edilmemiştir.”

20. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2/11/2016 tarihli ve E.2016/5209, K.2016/12338 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21.01.2014 tarihli, 2013/14-742 esas, 2014/16 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere; Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), Yüksek Mahkemeler de dahil olmak üzere bütün yargı organları ile birlikte adli tıp ve icra daireleri arasında bilgi alışverişinin elektronik ortama taşınması, evrakın elektronik ortamda güvenli bir şekilde depolanması, kişilere internet üzerinden hizmet verilmesi, diğer kurumlarla elektronik ortamda hızlı, etkin ve güvenilir bilgi alışverişinin sağlanması ve bu kurumlardan istenilmesi gereken bilgilerin sistem tarafından hazır edilmesi, kısaca adalet hizmetlerinin daha hızlı ve güvenilir bir şekilde yerine getirilmesi amacıyla uygulamaya konulan bir bilişim sistemi projesidir. Bu doğrultuda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'na 6352 sayılı Kanunu'nun 95. maddesi ile eklenen “Elektronik işlemler” başlıklı 38/A maddesinin birinci fıkrasında, “Her türlü ceza muhakemesi işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılır. Bu işlemlere ilişkin her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenir, kaydedilir ve saklanır.”, aynı maddenin beşinci fıkrasında, “Elektronik imzalı belgenin elle atılan imzalı belgeyle çelişmesi halinde UYAP’ta kayıtlı olan güvenli elektronik imzalı belge geçerli kabul edilir.” şeklindeki düzenlemeler ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminin işlevi ve kullanılacağı alanlar tanımlanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; Söke 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.04.2015 tarihli kararının katılan vekilinin yüzüne karşı verildiği ve karara katılan vekili tarafından 05.05.2015 tarihinde elektronik imza ile imzalanarak Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elektronik ortamda hüküm mahkemesine gönderilen dilekçeyle itirazda bulunulduğu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 39/1. maddesine göre itirazın yasal yedi günlük sürenin son günü yapılmış olması karşısında, itiraz merciince kararın usul ve esas yönlerinden incelenmesi gerekirken, adliyenin iç işleyişinden kaynaklanan gecikmeden dolayı fiziki evrak üzerinde bulunan 06.05.2015 tarihli hakim havalesi nazara alınarak katılan vekili tarafından yapılan itirazın süre yönünden reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş[tir.]

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından davasının ... görülmesini istemek hakkına sahiptir...”

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin 1. fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine erişim hakkından söz etmese de -maddede kullanılan terimler bir bütün olarak bağlamıyla birlikte dikkate alındığında- mahkemeye erişim hakkını da garanti altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama, Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6. maddenin(1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarakSözleme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).

23. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak AİHM, bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve genişlikte kısıtlamaması, zayıflatmaması gerektiğini ifade etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurmayansınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddenin(1) numaralı fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).

24. AİHM; mahkemeye erişim hakkının doğası gereği devletin düzenleme yapmasını gerektirdiğini, bu düzenlemelerin zaman ve yer itibarıyla topluluk ve bireylerin ihtiyaç ve imkânlarına göre değişebileceğini ve bu nedenle Sözleşmeci devletlerin bu konuda takdir hakkına sahip olduklarını kabul etmektedir (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57; García Manibardo/İspanya, B. No: 38695/97, 15/2/2000, § 36).

25. AİHM, yasal yollara başvuru için süre ve usul kuralları öngörülmesinin amacının "adaletin iyi yönetimi"ni güvenceye bağlamak ve hukuki güvenlik ilkesini sağlamak olduğunu hatırlatmakta; bunun yanında yargısal başvurulara ilişkin usullerin, özellikle tebligat sistemi ışığında uyulması gereken başvuru sürelerinin hesaplanmasının Sözleşme'nin 6. maddesinin gerektirdiği şekilde mahkeme hakkının etkililiğini güvence altına alacak nitelikte olması zorunluluğuna vurgu yapmaktadır. AİHM'e göre başvurucunun kamu otoritelerinin menfaati ile kendi menfaati arasında adil denge tesis eden tutarlı bir sisteme güvenebilme imkânına ve özellikle haklarına doğrudan müdahale teşkil eden ilgili idari işleme itiraz edebilecek açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olması önem taşımaktadır (Geffre/Fransa (k.k.), B. No: 51307/99, 23/1/2003).

26. AİHM, dava hakkını süre koşuluna bağlayan iç hukuk hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte; AİHM'in rolünün bu yorumun etkilerinin Sözleşme ile uyumlu olup olmadığının tespitiyle sınırlı olduğunu ifade etmektedir. Süre sınırı getiren kuralların uygun adalet yönetiminin güvence altına alınması amacına dayandığına işaret eden AİHM, bu kuralların veya bunların uygulanmasının ilgililerin ulaşılabilir başvuru yollarına müracaatlarını engelleyecek mahiyette olmaması gerektiğini değerlendirmektedir. AİHM, bu bağlamda her bir olayın somut başvuru yolunun özellikleri ışığında ve Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının amaç ve hedefleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 20).

27. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Bayar ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 42).

28. AİHM'e göre temyiz için öngörülen süre sınırlarına ilişkin kurallar, adaletin iyi yönetimini ve bilhassa hukuki belirlilik ilkesine riayet edilmesini sağlamayı hedefler. Bu kuralların uygulanması beklenir. Ancak söz konusu kurallar veya bu kuralların uygulanması, davacıların mevcut bir başvuru yolundan faydalanmalarına engel teşkil etmemelidir. Ayrıca 6. madde istinaf veya temyiz mahkemeleri bakımından uygulanırken ilgili yargılama sürecinin özel koşullarına bağlı kalınmalı ve ulusal yasal düzende yapılan yargılamaların bütünlüğü ile temyiz mahkemesinin bu yargılamalardaki rolü dikkate alınmalıdır. Usulen temyize ilişkin kabul edilebilirlik koşulları, sıradan bir temyize kıyasla daha katı olabilir (Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§ 32, 33).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 22/2/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Başvurucu, hakkındaki ceza davasında verilen karara karşı yaptığı UYAP ortamından güvenli elektronik imza ile gönderdiği temyiz dilekçesinin işleme konulduğu tarih yerine hâkimin havale tarihi esas alınarak talebinin süre aşımı nedeniyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ve yeniden yargılama taleplerinde bulunmuştur.

31. Bakanlık tarafından sunulan görüşte; temyiz isteminin reddine ilişkin kararın yasal süre içinde temyiz edildiği, temyiz talebinin reddine dair ilk derece mahkemesi kararının mahkemeye erişim hakkının özünü etkileyip etkilemediği hususunda takdirin Anayasa Mahkemesinde olduğu ifade edilmiştir.

B. Değerlendirme

32.Anayasa’nın Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

34. Anayasa'nın 36. maddesinin birici fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).

35. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

36. Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).Bu hak, suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişme hakkı, hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin bu isnat hakkında bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme; itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir.

37. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması “kanun yolu”na başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir.

38. Somut olayda ilk derece mahkemesi kararına karşı yapılan temyiz başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

39. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

40. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

41. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

42. Başvurucunun ilk derece mahkemesi kararına karşı yaptığı temyizin hükmün tefhiminden bir haftalık temyiz süresinin geçirildiği gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin ek kararın 1412 sayılı mülga Kanun'un 310. maddesine dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

43. Yargısal başvuruların bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, kanun yolu başvurularında süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacının bulunduğuna işaret etmiştir (Daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ertuğrul Dalbaş, B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).

iii. Ölçülülük

(1)Genel İlkeler

44. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).

45. Yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi kılınması tek başına mahkemeye erişim hakkını zedelemez. Bununla birlikte yargısal başvuru usullerinin belirli ve öngörülebilir olması gerekir. Dava açılmasına veya diğer kanun yollarına başvurulmasına ilişkin dilekçelerin yetkili mahkemelere sunulma yöntemine dair kanuni veya fiilî belirsizliklerin bulunması, kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.

46. Öte yandan mahkemelerin dilekçelerin sunulması yöntemine ilişkin usul kurallarını uygularken kişilerin mahkemeye erişimlerini engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak ölçüde aşırı şekilcilikten kaçınmaları gerekir. Ayrıca mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluk, yargısal koruma talep eden bireylere yüklenmemelidir. Bu bakımdan yargısal başvurulara dair dilekçelerini ilgili mevzuatta öngörülen usule uygun olarak yetkili yargı merciine sunan kişilerin kendilerine atfedilemeyen ve tamamen mahkemelerin iç işleyişinden kaynaklanan hata ve aksamalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin engellenmesi bu hakka yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabilir. Özellikle kanun yoluna başvurma yönündeki istek ve iradesini ortaya koymuş olan (süre tutum dilekçesi veren) başvurucular yönünden bu tür müdahaleler, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlaline sebep olabilir.

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

47. Somut olayda, Batman 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2/12/2013 tarihli kararı başvurucu ve müdafiinin yüzüne karşı verilmiştir. Anılan karar, başvurucu müdafii tarafından 9/12/2013 tarihinde güvenli elektronik imza ile imzalanarak UYAP üzerinden ilk derece mahkemesine elektronik ortamda gönderilen dilekçeyle temyiz edilmiştir. İlk derece mahkemesi, fiziki evrak üzerinde bulunan 10/12/2013 tarihli hâkim havalesini esas alarak temyiz istemini, süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.

48. Anılan karar, Yargıtay 8. Ceza Dairesince sanık ve müdafiinin yüzüne karşı 2/12/2013 tarihinde tefhim olunduğu ve hükmün bir haftalık süre geçtikten sonra 10/12/2013 tarihinde temyiz edildiği gerekçesiyle onanmıştır. 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinde; temyiz edilen kararlar hakkında 1412 sayılı mülga Kanun'un 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu düzenlemeye göre temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olur. 5271 sayılı Kanun'un 38/A maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise kanunlarda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere dosyaların güvenli elektronik imza kullanılarak UYAP'tan incelenebileceği ve her türlü ceza muhakemesi işleminin yapılabileceği belirtilmiştir.

49. Anılan düzenlemelere göre dosyanın temyiz incelemesi için merciine gönderilmesi gerekirken adliyenin iç işleyişinden kaynaklanan sebeplerden dolayı fiziki evrak üzerinde bulunan 10/12/2013 tarihli hâkim havalesi nazara alınarak sanık müdafii tarafından yapılan temyizin süre yönünden reddine karar verilmiş; anılan karar aynı gerekçeyle onanmıştır.

50. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar çerçevesinde söz konu karara yönelik olarak süresinde temyiz talebinde bulunulup bulunulmadığına ilişkin hiçbir araştırma yoluna gidilmeksizin ya da değerlendirmede bulunulmaksızın hâkim havale tarihinden itibaren temyiz süresi başlatılmıştır. Mevzuatta güvenli elektronik imzayla ilgili öngörülen kurallara açıkça aykırı şekilde yapılan bu yorumun başvurucunun mahkemeye erişimini aşırı derecede zorlaştırdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.

51. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

53. Başvurucu, 5.000 TL manevi tazminata ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

54. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

55. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Yargıtay 8. Ceza Dairesine (E.2014/20447, K.2014/25705) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

56. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir

57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Yargıtay 8. Ceza Dairesine (E.2014/20447, K.2014/25705) GÖNDERİLMESİNE,

D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/2/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NİHAT KARA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/20830)

 

Karar Tarihi: 17/11/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Hüseyin Özgür SEVİMLİ

Başvurucu

:

Nihat KARA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza mahkemesi kararına karşı yapılan temyiz başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/7/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca adil yargılanma hakkı kapsamında müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden kabul edilemezlik kararı verilmiş, başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkına ilişkin kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Hırdavatçılık işi ile uğraşan şikâyetçinin olay günü işyerinin deposundan malzeme almaya geldiğinde deponun asma kilidinin kırık ve depo içerisinden birtakım malzemelerin çalınmış olduğunu görüp kolluğa ihbarda bulunması üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) olaya ilişkin soruşturmaya başlanılmıştır. Deponun asma kilidi üzerinden alınan parmak izine ilişkin arşiv araştırması sonucunda düzenlenen uzmanlık raporunda, bu izin başvurucuya ait olduğu tespit edilmiştir.

10. Olaydan dolayı yakalanarak tutuklanan başvurucu hakkında Başsavcılığın 29/6/2016 tarihli iddianamesiyle hırsızlık, işyeri dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme suçlarından kamu davası açılmıştır.

11. Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 14/7/2016 tarihli tek celsede tamamladığı yargılama sonucunda başvurucunun hırsızlık suçundan 6 yıl 3 ay, işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan 10 ay ve mala zarar verme suçundan da 1 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan karar başvurucunun yüzüne karşı verilmiştir.

12. Mahkeme, hükümlerin temyiz edilmeden 8/9/2016 tarihinde kesinleştiğine dair 9/9/2016 tarihli kesinleşme şerhleri düzenlemiş ve ilamların infazı için aynı tarihte Başsavcılığa bildirimde bulunmuştur.

13. Başvurucu, ceza infaz kurumu aracılığıyla Mahkemeye 5/12/2016 tarihli dilekçe sunmuştur. Bu dilekçede; yargılama sırasında kendisine müdafi tayin edilmediğini, üzerine atılı eylemleri gerçekleştirdiğini, hakkında hüküm veren hâkimin 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü sonrası meslekten ihraç edildiğini, duruşma sonrası şikâyetçiyle uzlaşıp zararını gidermek istediği hâlde hâkimin bu talepleri dinlemediğini, olaydan dolayı pişman olup yeniden yargılanmak istediğini ileri sürmüş, bu konudaki takdirin Yargıtay üyelerinde olduğunu belirtmiştir.

14. Mahkeme 15/12/2016 tarihinde verdiği ek kararıyla yargılamanın yenilenmesi talebini reddetmiştir. Bu kararda, dilekçede yer alan Yargıtay üyelerine yönelik ibarenin temyiz istemi olup olmadığı hususundaki değerlendirmenin Mahkemenin müstemir yetkili hâkimi tarafından yapılması gerektiği belirtilmiştir. Bu karar başvurucuya 20/12/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Mahkemenin müstemir yetkili hâkimince de başvurucunun dilekçesi değerlendirilmiş ve 19/12/2016 tarihinde verilen ek kararla, yüzüne karşı verilen kararı kanuni süre içerisinde temyiz etmediği gerekçesiyle başvurucunun temyiz istemi itiraz yolu açık olmak üzere reddedilmiştir. Bu karar başvurucuya 28/12/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 15/12/2016 tarihli ek karara 26/12/2016 tarihinde itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde başvurucu, 18/7/2016 tarihinde Sincan 2 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu (Ceza İnfaz Kurumu) görevlisine elde verdiği dilekçe ile hükmü temyiz ettiğini, dilekçenin Ceza İnfaz Kurumundan Mahkemeye gönderilmesine dair bilgilere kayıtlardan ulaşılabileceğini ileri sürmüştür.

17. Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi 12/1/2017 tarihinde başvurucunun yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dair 15/12/2016 tarihli ek kararına yönelik itirazını reddetmiş, 19/12/2016 tarihli temyiz talebinin reddine ilişkin kararın ise temyiz yolu açık kararlardan olduğu, bu karara itirazın mümkün olmadığı gerekçesiyle başvurucunun anılan ek kararına yönelik itirazı hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

18. Başvurucu, UYAP aracılığıyla erişilen ve mahkûmiyet hükümlerinin yeniden incelenmesi talebiyle davanın esasına dair itirazlarını Mahkemeye sunduğu 16/1/2017, 23/1/2017, 7/2/2017, 21/3/2017, 3/4/2017, 11/4/2017 ve 1/6/2017 tarihli diğer dilekçelerinde de, 18/7/2016 tarihinde temyiz talebinde bulunduğuna dair 26/12/2016 tarihli dilekçesinde ileri sürdüğü iddialarını yinelemiştir. Başvurucu 3/4/2017, 11/4/2017 ve 1/6/2017 tarihli dilekçelerinin ekinde ayrıca, o dönem tutuklu bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla Mahkemeye sunulmak üzere düzenlediği ve 18/7/2016 tarihli dilekçesini ve anılan Kurum tarafından bu dilekçenin başvurucunun sonradan nakledildiği Pozantı M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderilmesine dair 6/1/2017 tarihli yazıyı da ibraz etmiştir.

19. Yukarıda belirtilen dilekçelerin ekinde yer alan; başvurucunun o dönem tutuklu bulunduğu Ceza İnfaz Kurumunun görevlisi tarafından da üzerine kaşe basılan 18/7/2016 tarihli olup hükmü veren Mahkemeye sunulan ve "Temyiz hk." kenar başlıklı dilekçede başvurucunun, müdafi yardımından yararlandırılmadığı iddiasında ve davanın esasına dair savunmalarını sunup hükümlerin Yargıtayca yeniden incelenmesi talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.

20. Başvurucunun o dönemde tutuklu olarak bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu tarafından da temyiz dilekçesinin Mahkemeye sunulmasına dair aynı tarihte üst yazı düzenlenmiştir. Ancak UYAP'taki dava dosyasında söz konusu dilekçeye ve Ceza İnfaz Kurumunun üst yazısına ulaşılamamıştır.

21. Başvurucunun temyiz isteminin reddine ilişkin Mahkemenin 19/12/2016 tarihli ek kararı (Kapatılan) Yargıtay 13. Ceza Dairesince (Daire) onanmıştır. Kararın gerekçesi şu şekildedir:

"14. 07.2016 tarihli 2016/587 Esas 2016/796 Karar sayılı Gerekçeli kararın sanığın yüzüne karşı verildiği, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollaması ile 1412 sayılı CMUK'un 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık süre geçtikten sonra sanığın 05.12.2016 tarihinde hükmü temyiz ettiği ve mahkemenin ek kararla 19.12.2016 tarihinde temyiz isteminin reddine karar verdiği, ek karara karşı sanığın 16.01.2017, 07.02.2017, 21.03.2017 tarihli vd. dilekçelerle temyiz talebinin olduğu anlaşıldığından, sanık Nihat Kara’nın temyiz isteminin reddine ilişkin 19.12.2016 gün ve 2016/587 Esas 2016/796 Karar sayılı ek kararın ONANMASINA [karar verilmiştir.]"

22. Başvurucu, onama kararından 27/6/2018 tarihinde haberdar olmuş, 2/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

23. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un Temyiz ve karar düzeltme kenar başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır.”

24. 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun başvuruyla ilgili ve o dönem yürürlükte bulunan 310. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir.”

2. Yargıtay Kararları

25. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20/1/2014 tarihli ve E.2013/14-742, K.2014/16 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

... Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilgili genelgesine göre UYAP'a kaydedilerek elektronik ortama aktarılan belgelerle ilgili kayıt tarihinin ilgili işlemler yönüyle havale tarihi olarak esas alınması gerekmektedir.

 ..."

26. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 15/9/2014 tarihli ve E.2014/2807, K.2014/17772 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“UYAP Bilişim Sisteminde yer alan imza detay bilgilerine göre, katılan vekilinin, süre tutum talebini içeren temyiz dilekçesini 31.01.2013 tarihinde mahkemesine gönderdiği anlaşıldığından, tebliğnamedeki, katılan vekili tarafından CMUK'un 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık süre geçtikten sonra temyiz isteminde bulunulduğu düşüncesiyle temyiz isteminin reddini öneren görüşe iştirak edilmemiştir.”

27. Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 21/10/2016 tarihli ve E.2016/13770, K.2016/13646 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“... Fatsa 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.11.2014 gün ve 2014/165 esas, 2014/166 karar sayılı, yüze karşı verilen kararın sanık tarafından 27.11.2014 tarihli dilekçe ile kanuni süresinde temyiz edilmesine karşın, dilekçenin sevhen mahkemesi yerine Ünye Cumhuriyet Başsavcılığın[a] gönderildiğinin anlaşılmakla, Yerel Mahkemenin temyiz ist[e]ğinin reddine dair ek kararı kaldırılarak hükmün yeniden incelenmesi [gerekmektedir.]

28. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2/11/2016 tarihli ve E.2016/5209, K.2016/12338 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“... Söke 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.04.2015 tarihli kararının katılan vekilinin yüzüne karşı verildiği ve karara katılan vekili tarafından 05.05.2015 tarihinde elektronik imza ile imzalanarak Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elektronik ortamda hüküm mahkemesine gönderilen dilekçeyle itirazda bulunulduğu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 39/1. maddesine göre itirazın yasal yedi günlük sürenin son günü yapılmış olması karşısında, itiraz merciince kararın usul ve esas yönlerinden incelenmesi gerekirken, adliyenin iç işleyişinden kaynaklanan gecikmeden dolayı fiziki evrak üzerinde bulunan 06.05.2015 tarihli hakim havalesi nazara alınarak katılan vekili tarafından yapılan itirazın süre yönünden reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş[tir.]

29. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 10/1/2017 tarihli ve E.2014/35998, K.2017/53 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“04. 11.2014 tarihinde düzenlenen tutanak içeriğine göre sanığın yüzüne karşı verilen kararı 04.01.2012 tarihinde temyiz harcını yatırarak temyiz etmesine rağmen dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay'a gönderilmediği ve dosya içerisinde temyiz dilekçesinin de olmaması nedeniyle dosyanın kesinleştirildiğinin belirtildiği, dosya içerisinde sanığın 04.01.2012 tarihinde temyiz harcını yatırdığı gözetildiğinde Ankara 22. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 12/09/2014 tarihli temyiz isteminin reddine dair ek kararı kaldırıl[mıştır.]”

30. Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 19/1/2021 tarihli ve E.2020/6622, K.2021/1300 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“Sanığın dilekçesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesinin 09.01.2020 tarihli ek kararı ile 7188 sayılı Kanunda belirtilen 15 günlük sürenin geçmiş olduğu gerekçesi sanığın temyiz isteminin süresinde olmadığından CMK'nın 296/1. maddesi gereğince reddine karar verildiği ve bu ek kararın sanık tarafından temyiz edildiği, uyap sisteminden yapılan kontrolde, sanığın 28.10.2019 havale tarihli bir dilekçesinin bulunduğu ve 7188 sayılı yasadan faydalanmak istediğini belirterek kararı temyiz ettiği anlaşılmakla, yapılan başvurunun 7188 sayılı kanunda belirtilen 15 günlük süre içinde yapıldığı belirlenerek, bölge adliye mahkemesinin temyiz isteğinin reddine ilişkin kararına karşı yapılan itiraz bu nedenle yerinde görüldüğünden ek karar kaldırıl[mıştır.]

B. Uluslararası Hukuk

31. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Hasan İşten, B. No: 2015/1950, 22/2/2018, §§ 21-27; Nebi Karataş ve diğerleri, B. No: 2014/13001, 8/3/2017, §§ 28-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Anayasa Mahkemesinin 17/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

33. Başvurucu, hakkındaki ceza davasında verilen karara karşı süresinde gönderdiği temyiz dilekçesinin Mahkemece işleme konulmadığını, süre yönünden temyiz isteminin reddine dair ek kararı verildikten sonra anılan temyiz dilekçesini birçok dilekçesinin ekinde sunduğu hâlde Yargıtayın da bu durumu dikkate almayarak ek kararı onadığını belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur.

34. Bakanlık görüşünde; başvurucunun Mahkemece 14/7/2016 tarihinde tefhim edilen karara karşı 18/7/2016 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna sunduğu dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurduğu, bu dilekçenin 18/7/2016 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla Mahkemeye iletildiği belirtilmiştir. Temyiz isteminin reddine dair ek karara karşı yapılan kanun yolu başvurusuna da değinen Bakanlık; başvurucunun temyiz kanun yoluna başvurma istemini Mahkeme ve Yargıtay nezdinde herhangi bir sınırlamaya maruz kalmadan iletebildiğini ve şikâyetinin esasını inceletebildiğini değerlendirmiştir.

35. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, temyiz dilekçesini süresinde sunduğu ve bu dilekçenin Mahkemeye Ceza İnfaz Kurumu tarafından gönderildiği hususlarının Bakanlık görüşünde de kabul edildiğini, ancak bu durum kanun yolu incelemesinde dikkate alınmadığını ve davanın esası hakkında bir karar verilmeyerek temyiz isteminin süre yönünden reddedildiğini beyan etmiştir.

B. Değerlendirme

36. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun iddiasının mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

39. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

40. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

41. Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49). Bu hak, suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı; hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin bu isnatla ilgili olarak bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme; itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Hasan İşten, § 36).

42. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten, § 37).

43. Somut olayda ilk derece mahkemesi kararına karşı yapılan temyiz başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

44. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

45. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

46. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

47. Başvurucunun ilk derece mahkemesi kararına karşı yaptığı temyizin hükmün tefhiminden bir haftalık temyiz süresinin geçirildiği gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin ek kararın, mahkûmiyet hükmünün kurulduğu tarih itibarıyla yürürlükte bulunan 1412 sayılı mülga Kanun'un 310. maddesine dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

48. Yargısal başvuruların bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, kanun yolu başvurularında süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacının bulunduğuna işaret etmiştir (Daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ertuğrul Dalbaş, B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).

iii. Ölçülülük

49. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).

50. Mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluğun yargısal koruma talep eden bireylere yüklenmesi mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil edebilir. Bu bakımdan yargısal başvurulara dair dilekçelerini ilgili mevzuatta öngörülen usule uygun olarak yetkili yargı merciine sunan kişilerin kendilerine atfedilemeyen ve tamamen mahkemelerin iç işleyişinden kaynaklanan hata ve aksamalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin engellenmesi bu hakka yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabilir. Özellikle kanun yoluna başvurma yönündeki istek ve iradesini ortaya koymuş olan başvurucular yönünden bu tür müdahaleler, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlaline sebep olabilir (bir kısım değişikliklerle birlikte bkz. Hasan İşten, § 46).

51. Anayasa Mahkemesi, bir yerin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen idari yaptırım kararına karşı başka yerin Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla süresinde yapılan itirazda, sulh ceza mahkemesince, dilekçenin fiilen mahkemeye ulaştığı tarihin esas alınarak itirazın reddedilmesi nedeniyle yapılan başvuruyu mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelemiş ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, §§ 35-38).

52. Somut olayda, Mahkemenin 14/7/2016 tarihli kararı başvurucunun yüzüne karşı verilmiştir. Anılan karar, başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla Mahkemeye gönderilmek üzere yazdığı 18/7/2016 tarihli dilekçeyle temyiz edilmiştir. Bu dilekçe üzerine Mahkemece dosyanın Yargıtaya gönderilmesine dair bir işlem yapılmamış, başvurucunun sonradan sunduğu 5/12/2016 tarihli dilekçesinde yeniden belirttiği temyiz istemi, süresinde yapılmadığı gerekçesiyle ek kararla reddedilmiştir.

53. Anılan ek karar, Dairece başvurucuya 14/7/2016 tarihinde tefhim olunan hükmün bir haftalık süre geçtikten sonra 5/12/2016 ve sonraki tarihli dilekçelerle temyiz edildiği gerekçesiyle onanmıştır.

54. Başvurucu 5/12/2016 tarihli dilekçesinde hükmü süresinde temyiz ettiğine dair bir açıklamada bulunmamıştır. Ancak temyiz isteminin Mahkemece reddedilmesi üzerine sunduğu dilekçelerine 18/7/2016 tarihli temyiz dilekçesini de eklemiş ve bu dilekçe dikkate alınmadan temyiz isteminin reddedildiğini ileri sürmüştür. Daire kararında, başvurucunun dilekçelerine atıf yapılarak bu dilekçelerin hükmün tefhiminden itibaren bir haftalık süre geçtikten sonra sunulduğunu belirtilmiş ancak 5/12/2016 tarihli dilekçeden sonra sunulan diğer dilekçelerin ekinde yer alan ve üzerinde Ceza İnfaz Kurumunun kaşesi de bulunan 18/7/2016 tarihli temyiz dilekçesi yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır.

55. Dairece, başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar çerçevesinde söz konusu karara yönelik olarak süresinde temyiz talebinde bulunulup bulunulmadığına ilişkin hiçbir araştırma yoluna gidilmeksizin ya da değerlendirmede bulunulmaksızın 14/7/2016 tarihli hükmün 5/12/2016 ve sonraki tarihli dilekçelerle temyiz edildiği kabul edilmiştir. Başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla gönderdiği 18/7/2016 tarihli temyiz dilekçesinin Mahkemece işleme konulmadığı dikkate alınmadan temyiz kanun yoluna süresinde başvurulmadığına dair aksi yönde bir değerlendirme yapılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.

56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. Giderim Yönünden

57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

58. Başvurucu, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinin tespiti talebinde bulunmuştur.

59. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

60. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

61. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

62. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin Daire kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

63. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Daire tarafından yapılması gereken iş, temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddine dair ek kararın onanması yolundaki kararını kaldırarak temyiz istemini -usule ilişkin diğer meselelerde de bir eksiklik söz konusu değilse- esastan incelemekten ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere (Kapatılan) Yargıtay 13. Ceza Dairesinin dosyalarının devredildiği daireye gönderilmesini sağlamak amacıyla Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (Kapatılan) Yargıtay 13. Ceza Dairesinin dosyalarının devredildiği daireye gönderilmesini sağlamak amacıyla Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2016/587, K.2016/796) GÖNDERİLMESİNE,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ERGİN DEMİR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/28641)

 

Karar Tarihi:19/10/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 11/1/2023-32070

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucu

:

Ergin DEMİR

Vekili

:

Av. Şahin POLAT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, iddianamede yer verilen bilgiler sebebiyle uğranıldığı ileri sürülen manevi zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/8/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) başlatmış olduğu ve kamuoyunda İzmir askerî casusluk davası olarak adlandırılan davada mağdur olarak yer almaktadır. Başsavcılık tarafından düzenlenen iddianamede, başvurucunun iş ve özel hayatına dair bazı ifadelere, açık ad ve soyadı bilgisine, ayrıca kimlik numarasına yer verilmiştir. Açılan bu davada verilen beraat kararı 21/10/2016 tarihinde kesinleşmiştir.

6. Başvurucu, İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ağır Ceza Mahkemesi) 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesine dayanarak 18/10/2017 tarihinde tazminat davası açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde özetle söz konusu beraat kararının kendisine tebliğ edilmediğini, kararı 15/10/2017 tarihinde başka bir mağdurdan haricen öğrenir öğrenmez dava açtığını belirtmiştir. Özel hayatına yönelik fişleme kayıtlarına yargılama açısından gerek olmadığı hâlde özel hayatın gizliliği ilkesine aykırı olarak iddianamede açıkça yer verilerek özel hayatının alenileştirildiğini belirtmiş, 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

7. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılama sonunda davayı kabul etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın açılma süresine ilişkin olarak ayrı ve açıkça bir değerlendirme yapmamıştır. Mahkeme, başvurucunun özel hayatına ilişkin bilgilerin gerekmediği hâlde iddianamede aynen paylaşıldığı ve manevi yönden zarar görmesine neden olunduğu gerekçesiyle davayı kısmen kabul ederek takdiren 10.000 TL manevi tazminatın iddianamenin kabul tarihi olan 22/1/2013 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.

8. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesi (Ceza Dairesi) kararı kaldırmış ve 31/5/2019 tarihinde davanın süre yönünden reddine karar vermiştir. Ceza Dairesi kararının gerekçesinde; kararların hakkında usule ilişkin işlemler yapılan kişiler yönünden, hükümlerin ise sadece davada yargılanan sanıklar yönünden kesinleşebileceği, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrasına ilişkin değişikliğin 28/6/2014 tarihinde yürürlüğe girdiği, 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince tüm tazminat davalarının 1 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu, iddianamenin kabul edildiği 24/2/2014 tarihi itibarıyla iddianamenin aleniyet kazandığı, mağdur hakkındaki yargılama konusuyla ilgisi bulunmayan ve haksız fiil teşkil eden iddianame içeriğinin öğrenildiği, başvurucunun, vekilinin ve ilgili kişilerin de tazminat davası açmalarının mümkün hâle geldiği, 18/6/2014 tarihli ve6545 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 28/6/2014 tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içinde davanın açılması gerektiği hâlde davanın açılmadığı belirtilmiştir.

9. Başvurucu, nihai hükmü 22/7/2019 tarihinde öğrendikten sonra 21/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

10. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi'" kenar başlıklı 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

''Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.''

11. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemenin koşulları'' kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

'' (1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.''

12. İlgili diğer mevzuat ve Yargıtay içtihatları için ayrıca bkz. M.Y., B. No: 2014/7149, 22/11/2017, §§ 25-34.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Anayasa Mahkemesinin 19/10/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

14. Başvurucu; iddianame ve gerekçeli karar kendisine tebliğ edilmemesine rağmen iddianamenin kabul tarihi olan 24/2/2014 tarihinin aleniyet kazandığından bahisle dava açma süresinin başlangıcının 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin yürürlük tarihi olarak kabul edilmesinin hatalı olduğunu, buna göre belirlenecek tarihte bile ilgili davanın ilk derece mahkemesinde görülmeye devam ettiğini belirterek davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

15. Bakanlık görüşünde; başvurucu hakkındaki davada yerel mahkeme ve istinaf mahkemesi kararlarının mahkemeye erişimi aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar niteliğinde olup olmadığı, meşru bir amaç izleyip izlemediği, açık ve ölçülü olup olmadığı ile başvurucu üzerinde ağır bir yük teşkil edip etmediğinin değerlendirilmesinde ilgili içtihatların dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

16. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü hususları tekrarlayarak davanın 5271 sayılı Kanun'da açıkça belirtildiği üzere kararın kesinleşmesinden itibaren süresinde açıldığını, Ceza Dairesinin dava açma süresinin başlangıcına dair yorumunun katı olduğunu beyan etmiştir.

B. Değerlendirme

17. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, Mahkeme tarafından dava açma süresinin başlangıcının tespit edilmesi noktasında hukuk kurallarının hatalı değerlendirilmesi ve uygulanması neticesinde uyuşmazlığın esasının incelenememesidir. Bu nedenle belirtilen ihlal iddialarının tümü mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı

20. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmiştir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

21. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

22. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

bMüdahalenin Varlığı

23. Somut olayda, başvurucunun açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi, böylece ileri sürülen hususların esasının incelenememesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkına bir müdahalede bulunulduğu hususunda herhangi bir tereddüt yoktur.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

24. Anayasa'nın ''Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması'' kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenen kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

26. Başvuru konusu olayda başvurucunun açtığı davanın Ceza Dairesince süre yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

27. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

28. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken derece mahkemelerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Ancak derece mahkemelerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladıklarının ve uyguladıklarının tespiti hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

29. Başvurucu; dava dilekçesinde söz konusu beraat kararından ve kararın kesinleşmesinden haricen 15/10/2017 tarihinde bir başka arkadaşı vasıtasıyla haberdar olduğunu, üç aylık dava açma süresinin başlangıç tarihinin hükmün kesinleştiği tebliğ tarihi olduğunu, kendilerine herhangi bir tebligat yapılmadığını, ayrıca yine duyumlarına göre dosyanın sanıklarına da herhangi bir tebligat yapılmadığını ileri sürerek 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine dayanarak tazminat davası açmıştır. Bu iddialar karşısında Ağır Ceza Mahkemesi dava açma süresine ilişkin ayrıca bir değerlendirme yapmamıştır. Bununla birlikte Ceza Dairesi; kararların hakkında usule ilişkin işlemler yapılan kişiler yönünden, hükümlerin ise sadece davada yargılanan sanıklar yönünden kesinleşebileceği şeklinde bir değerlendirmede bulunmuştur. Ceza Dairesine göre ceza davasında hakkında karar verilmese veya hüküm kurulmasa bile ilgili kişiler de 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesi uyarınca bir yıllık hak düşürücü süreye tabidir. Ceza Dairesine göre somut olayda, iddianamenin kabul tarihi olan 24/2/2014'te başvurucunun ileri sürdüğü hususlar aleniyet kazanmıştır. Bu kabulden hareketle Ceza Dairesi, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine göre açılacak davaların da 6545 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 28/6/2014 tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerektiğine hükmetmiştir. Bu tespitler sonrasında Ceza Dairesinin kabulüne göre somut olayda başvurucu 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine göre açılacak tazminat davasını ilgili yasal değişikliğin yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde açmamıştır.

30. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrasında ''Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.'' düzenlemesi ile 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ''Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.'' düzenlemesi yer almaktadır.

31. Somut olayda, Ağır Ceza Mahkemesi ile Ceza Dairesinin kararlarından ve UYAP'ta yapılan inceleme neticesinde iddianamenin başvurucuya tebliğ edildiğine veya başvurucunun duruşmada hazır bulunarak özel hayatına ilişkin söz konusu kayıtlardan haberdar olduğuna dair bir bilgi ve belgeye ulaşılamamıştır. Başvurucu da beraat kararı ile bunun 21/10/2016 tarihinde kesinleştiğinden 15/10/2017 tarihinde haberdar olduğunu beyan ederek 18/10/2017 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu dava açarken ayrıca dava dilekçesi ekine Yargıtay Ceza Dairesi ile Ceza Genel Kurulunca verilen bazı kararları da eklemiştir. Dava dilekçesinde yer alan ilk derece mahkemesince verilen ret kararına ilişkin olarak 10. Ceza Dairesi kesinleşen beraat kararının davacıya tebliğ edildiğine dair herhangi bir belgenin mevcut olmadığına dair tespit sonrasında ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.

32. Başvurucunun kendisi ile ilgili gerçek dışı iddiaların yargılamanın aleniliği ilkesi gereği tüm kamuoyunca bilinebilir hâle geldiği, özel hayatının gerçek dışı beyanlarla gözler önüne serildiği, gerek hâkimlik mesleği gerekse de Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir personeli olarak hem aile çevresindeki hem de toplumdaki konumunun sarsıldığı iddialarının ileri sürüldüğü M.Y. kararında Anayasa Mahkemesi önemli tespitlerde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi bu kararında, konuya ilişkin mevzuat ve yargısal içtihatları değerlendirdikten sonra özet olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi çerçevesinde ileri sürülen taleplerin ağır ceza mahkemesi tarafından görüleceğinin ve mağdur olanların da bu davayı açabileceğinin kabul edildiğini belirtmiştir (M.Y., § 51). Aynı kararda Anayasa Mahkemesi 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğunu (M.Y., § 53), aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin birinci fıkrası uyarınca karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceğini, yargısal uygulama örneklerine atıfla belirtmiştir. Söz konusu kararda gerekçeli onama kararının tebliğ edilmemesi nedeniyle davacılar lehine yorum yapıldığı ve Yargıtay 16. Ceza Dairesinin onama kararı tarihine göre davaların süresinde açıldığı şeklindeki kabule vurgu yapılmıştır.

33. Somut olayda 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında açıkça yer alan düzenlemeye göre ilgili kararın başvurucuya tebliğ edildiğine veya başvurucunun kendisiyle ilgili söz konusu ifadeleri yargısal süreç içinde öğrendiğine dair herhangi bir bilgi bulunmadığından Ceza Dairesinin dava açma süresinin başlangıcına ilişkin değerlendirmelerinin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

34. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvenceye bağlanan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermek gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

35. Başvurucu 15.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

36. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir ( 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

37. İhlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

38. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir Bölge Adliyesi Mahkemesi 14. Ceza Dairesine gönderilmek üzere İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/410, K.2018/14) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.