SANIK İLE AVUKAT ARASINDAKİ VEKALET SÖZLEŞMESİNDEKİ MİKTAR HAKSIZ TUTUKLULUK SEBEBİYLE AÇILAN TAZMİNAT DAVASINDA MADDİ ZARAR OLARAK DEĞERLENDİRİLMEZ

SANIK İLE AVUKAT ARASINDAKİ VEKALET SÖZLEŞMESİNDEKİ MİKTAR HAKSIZ TUTUKLULUK SEBEBİYLE AÇILAN TAZMİNAT DAVASINDA MADDİ ZARAR OLARAK DEĞERLENDİRİLMEZ

T.C.

Yargıtay

12. Ceza Dairesi         

2019/2370 E. 

2020/2163 K.

    Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
    Dava : Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
    Hüküm : Davanın kısmen kabulü ile 63.191 TL maddi, 400.000 TL manevi tazminatın davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesine

    Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
    Davanın niteliğine göre, davacı vekilinin duruşmalı inceleme talebinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 318. maddesi gereğince reddine karar verilmekle;
    Hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan mevzuata göre kabul edilen maddi ve manevi tazminat miktarı dikkate alınarak davacı lehine takdir edilen nispi vekalet ücretinde bir isabetsizlik görülmemiş, tebliğnamede bu hususta bozma öneren düşünceye iştirak edilmemiştir.
    Tazminat davasının dayanağını oluşturan İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/188-2015/143 sayılı ceza dava dosyası kapsamında davacının hükümeti cebren devirmek ve engellemek suçundan beraatine hükmedildiği, hükmün temyiz edilmeyerek 08/06/2015 tarihinde kesinleştiği, davacının belirtilen dosyanın konusunu oluşturan eylemden ötürü 22/09/2011-27/10/2011 ile 26/09/2012-19/06/2014 tarihleri arasında tutuklu kaldığı, davanın işlem tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 5271 sayılı Kanunun 142. maddesinde öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı, dava için kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu anlaşılmakla;
    Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, davacı vekili ve davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
    1-Yargıtayın görevi ülke genelinde uygulama birliğinin sağlanması ve benzer olaylarda aynı çözüm tarzının oluşturulmasıdır. Bu görev yerine getirilirken hukukun genel ilkeleri, ülkedeki pozitif hukuk normları ve uluslararası temel insan haklarına ilişkin kural ve kabullere uygun bir yorum ve uygulama benimsenmelidir.
    Bu ilke yalnızca denetim mahkemeleri için değil, hüküm mahkemeleri için de geçerlidir. Hukuk devletinin en belirgin özelliği hiçbir kurum ve makam ayrımı gözetilmeden herkesin hukuk kurallarına uymasıdır.
    Dairemizin yerleşik kararlarında da vurguladığı üzere, manevi tazminat miktarı belirlenirken objektif bir ölçü olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminat miktarının davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, gözaltına alınmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre, tutuklama tarihinden itibaren faize hükmedilmesi suretiyle tazminat davasının kesinleştiği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, hak ve nesafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, hükmedilen manevi tazminat miktarının bu ölçülere uymayacak ve emsal uygulamaların da oldukça üzerinde olacak şekilde çok fazla tayini,
    2-Tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasında kendisini vekil ile temsil ettiren davacı lehine beraat etmesi nedeniyle maktu vekalet ücretine hükmolunacağı, davacı ile avukatının aralarında yaptıkları anlaşma ile bu hizmet için daha fazla bir ücret kararlaştırmaları halinde, maktu vekalet ücretini aşan bu kısmın davacı ile avukatı arasındaki hukuki ilişkiye dayandığından koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasında maddi zarar kapsamında değerlendirilemeyeceği nazara alınmadan, 14.000 TL vekalet ücretinin maddi tazminat kapsamında hüküm altına alınması,
    3-Dairemizin yerleşik uygulamaları kapsamında, davacının tutuklu kaldığı dönem için maddi zararları hesaplanırken cezaevi harcamaları, cezaevi ziyaretçilerinin yol harcamaları ve benzeri giderlerinin CMK’nın 141 vd. maddeleri kapsamında maddi zarar hesabına dahil edilemeyeceğinin gözetilmemesi,
    4-Davacının daha önce emekli olması sebebiyle haksız tutuklu kaldığı sürenin hizmetten sayılamaması sebebiyle uğranıldığı iddia edilen 35.700 TL’nin maddi tazminata dahil edilemeyeceğinin nazara alınmaması,
    5-Tazminat davasına esas ceza dosyası için görevlendirilen özel bilirkişiye ödenen 2630 TL’nin maddi tazminata dahil edilemeyeceğinin gözetilmemesi,
    6-Dava tarihinden itibaren hükmedilecek tazminata yasal faiz uygulanması talep edilmiş olmasına karşın, davacının iki ayrı tarihte tutuklandığı hususu da gözetilmeyerek kesin bir tarih belirlemeden tutuklama tarihinden itibaren yasal faiz uygulandığının belirtilmesi suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi,
    7-12/09/2012 tarihinde emekli olan davacının, tahliye olduğu 19/06/2014 tarihine kadarki çalışamamaktan kaynaklı zararının 16.642 TL olduğu nazara alınmadan, bu zararın maddi tazminat kapsamında değerlendirilmemesi,
    8-Haksız yere tutuklu kaldığı süreçte 26/03/2014 tarihinde babası …’ı kaybeden davacının cenazeye katılmak hususunda kendisi ve görevlendirilen personel için yapmış olduğu harcamalar tespit edilmeden, eksik araştırmaya dayalı olarak bu zarara ilişkin talebin kabulü ile yazılı şekilde hüküm tesisi,
    9- Dairemizce yapılan temyiz incelemeleri sırasında aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı olarak birden fazla davanın açıldığının tespit edildiğinin anlaşılması karşısında; hazine zararına yol açan mükerrer davalara ilişkin ödemelerin önlenmesinin temini ve kamu kaynaklarının etkili, verimli ve hukuka uygun kullanılması bakımından, aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı açılmış dava olup olmadığının ilgili birimlerden ve özellikle maliye hazinesinden sorulup, Ulusal Yargı Ağı Sistemi üzerinden de araştırılarak tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
    Kanuna aykırı olup, davalı vekili ve davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 02/03/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.