KEŞİF TARİHİNDEN İTİBAREN 2 YILLIK SÜRE İÇERİSİNDE İHALENİN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ GEREKMEKTEDİR

KEŞİF TARİHİNDEN İTİBAREN 2 YILLIK SÜRE İÇERİSİNDE İHALENİN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ GEREKMEKTEDİR

T.C.

Yargıtay

12. Hukuk Dairesi         

2017/356 E. 

2017/3144 K.

    MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

    Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
    Borçlunun diğer şikayet nedenlerinin yanısıra süresinde satış istenmediğinden haczin düştüğünü ileri sürerek 13/06/2014 tarihinde yapılan menkul ihalesinin feshi talebiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, ihalede bir usulsüzlük bulunmadığı gerekçesi ile istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
    İİK’nun 128/a-2. maddesinde; “Kesinleşen kıymet takdirinin yapıldığı tarihten itibaren iki yıl geçmedikçe yeniden kıymet takdiri istenemez” hükmüne yer verilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nun 26.02.1992 tarih ve 1992/4-70 E. – 1992/130 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere, İİK’nun 128. maddesinde öngörülen iki yıllık sürenin başlangıcı, sonradan kesinleşmesi koşulu ile kıymet takdirinin fiilen yapıldığı (keşif) tarihidir. Bu husus kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece re’sen nazara alınmalıdır.
    Somut olayda, ihaleye konu menkullerin kıymet takdiri işleminin, bilirkişiler nezdinde yapılan fiili haciz tarihi olan 09/04/2012 tarihinde yapıldığı, borçlunun … İcra Hukuk Mahkemesi’nin 07/03/2014 tarih ve 2013/41 E.-2014/21 K. sayılı dosyasındaki kıymet takdirine itirazının süre aşımından reddine karar verildiği, ihalenin ise 13/06/2014 tarihinde yapıldığı görülmüştür. Buna göre kıymet taktirine itiraz reddedildiğinden iki yıllık süre kıymet taktirinin yapıldığı 09/04/2012 tarihinden başlayacağından, satış tarihi itibari ile İİK’nun 128/a maddesinde öngörülen 2 yıllık süre geçmiştir.
    Öte yandan, 02.07.2012 tarih ve 6352 sayılı Kanunun 21. maddesi uyarınca İİK.nun 106. maddesi, “Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir” şeklinde değiştirilmiştir. 6352 sayılı Kanunun 106. maddesi gereği, aynı Kanunun 21. maddesinin, yasanın yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
    Dolayısıyla satışı istenilen taşınmazların haciz tarihi olan 09/04/2012 tarihi itibari ile uygulanması gereken İİK.nun 106.maddesinde; “Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden nihayet bir sene ve taşınmaz ise nihayet iki sene içinde satılmasını isteyebilir” hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanunun 110.maddesinde ise; “Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya talep geri alınıp da, bu müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar” hükmü yer almaktadır. Bu düzenleme kapsamında, icra müdürlüğünden hacizli malın satışının süresinde istenilmesi yeterli olup, diğer satış şartlarının oluşup oluşmadığının irdelenmesi gerekmez. Bir başka anlatımla, icra müdürlüğü kıymet takdiri yapılmamış olması yada bir başka sebeple satış talebini reddedemez.
    Yine İİK’nun 59. maddesi uyarınca, bir işlemin yapılmasını isteyen alacaklı o işlemin yapılması için gerekli masrafı avans olarak peşin yatırmalıdır. Az da olsa satış avansının yatırılmış olması halinde, usule uygun satış talebi yapılmış sayılır. İİK’nun 110. maddesi hükmüne göre, satış talebi yapıldığında, icra müdürünün alacaklıdan satış avansını 15 gün içinde depo etmesini talep etmesi gerekir. İcra müdürünce verilen süre içinde belirtilen satış avansı depo edilmez ise, anılan hüküm gereği haciz kalkar. Kanunda icra müdürünün ne kadarlık bir sürede satış avansı olarak yatırılması gereken miktarı belirleyeceği hususu yazılı değildir. Bu nedenle icra müdürlüğünce satış avansı ile ilgili bir süre verilmemiş ve alacaklı satış talebinden sonra satış avansı yatırmış ise, satış talep tarihi olarak satış avansının yatırıldığı tarihin kabulü zorunludur.
    Hemen belirtmek gerekir ki, yukarıda değinilen maddelerde yer alan satış isteme süreleri hak düşürücü nitelikte olup, mahkeme, satış talebinin öngörülen süreler içinde yapılıp yapılmadığını re’sen gözetmelidir. Satış isteme sürelerinin geçmesine karşın şeklen varlığını sürdüren haciz İcra İflas Kanunu’nun emredici nitelikteki anılan maddelerine aykırı bir durum yaratır. Ayrıca bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir görevdir.
    Somut olayda ihale konusu menkullerin, 09/04/2012 günü haczedildiği, alacaklının 18/09/2012 tarihinde satış talebinde bulunduğu, satış avansının ise 16/09/2013 tarihinde yatırıldığı görülmektedir. Haciz tarihinden itibaren bir yıl olan satış isteme süresi içinde satış avansının yatırılarak satış talebinde bulunulmadığı, satış avansının bir yıllık sürenin geçmesinden sonra 16/09/2013 tarihinde yatırıldığı bu sebeple ihale konusu menkuller üzerindeki haczin düşmüş olduğu anlaşılmaktadır.
    O halde, mahkemece, İİK.nun 110. maddesi gereğince, anılan taşınırlar üzerindeki haczin kalktığı hususu dikkate alınarak, geçerli bir haciz olmaksızın ve kıymet takdirinin yapıldığı tarih üzerinden iki yıldan fazla süre geçtikten sonra yapılan ihalenin feshine karar verilmesi gerekirken şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
    SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), bozma nedenine göre borçlunun sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.