GİDER AVANSININ SÜRESİNDE YATIRILMAMASI NEDENİYLE DAVANIN USULDEN REDDİ

GİDER AVANSININ SÜRESİNDE YATIRILMAMASI NEDENİYLE DAVANIN USULDEN REDDİ

TC

YARGITAY 

Hukuk Genel Kurulu 

2014/1087 E. 

2016/606 K.


Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 33. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 24.04.2012 gün ve E:2011/190, K:2012/66 sayılı kararın incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 13.02.2013 gün ve E:2012/16323, K:2013/2671 sayılı ilamı ile; 

(...Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında akdedilen taşıt tanıma sözleşmesinden doğan akaryakıt alacağının ödenmemesi üzerine bu alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, %40 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. 

Davalı vekili, müvekkilinin adresi Ankara'da bulunduğundan Ankara Mahkemelerinin yetkili olduğundan bahisle yetki ilk itirazında bulunmuş, davanın reddini istemiştir. 

Mahkemece yapılan yargılama sonunda 6100 sy. HMK'nun 114/g maddesi uyarınca yargılamanın sürdürülmesi için gerekli tebligat, diğer işlemler ve dayandığı delillere ilişkin Adalet Bakanlığınca yayınlanan tarifede belirlenen asgari giderleri yatırması için kendisine usulüne uygun ihtarat yapılıp kesin süre verildiği halde davacı vekilinin usulüne uygun verilen kesin süreye ve ihtarata rağmen belirlenen avansı yatırmadığı gibi geçerli bir mazeret de göstermediği, yeniden ek süre talep ettiği ancak davalı tarafça da ek süre verilmesine muvafakat edilmediği gerekçesiyle usulüne uygun verilen kesin süreye rağmen davacı tarafça avans ikmali yapılmadığından dava şartları yokluğundan usul yönünden davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. 

Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 120. maddesine göre davacı yargılama harçları ile Adalet Bakanlığı’nca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Adalet Bakanlığı’nca yayınlanan gider avansı tarifesinin 4.maddesine göre davacı tebligat gideri ile diğer iş ve işlemler için 50.-TL.ödemek zorundadır. Tarifenin bu maddesinde yer alan keşif, bilirkişi ve tanıkla ilgili avanslar HMK.'nun 324.maddesine göre delil avansı olup, yargılamanın bulunduğu aşamaya göre ödenmesinin istenmesi zorunlu değildir. Tarifede yer alan diğer iş ve işlemler için 50.-TL.dava açılırken alınması gereken bir tutardır. HMK.'nun 448.maddesine göre kanun hükümleri tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır. Davanın açılış tarihi gözetildiğinde tarifede yer alan 50.-TL.nin ödenmesi davacıdan istenemez. Davacı tebligat gideri olan 60.00.-TL. ödemesi gerekirse de, 50.-TL. ödeme yapılmadığından davanın gider avansı yatırılmadığı gerekçesiyle usulden reddi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir...) 

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, avans giderinin verilen süre içerisinde yatırılmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine dair verdiği karar davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen gerekçelerle bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 05.05.2009 tarihinde açılan eldeki davanın 30.01.2012 günlü oturumunda oluşturulan ara kararı uyarınca gider avansının yatırılmaması nedeniyle davanın usulden reddinin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, usul hukuku alanında geçerli temel ilke, yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise, bu kanun hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır. 

Medeni usul hukukunda ise, kural olarak kanun değişikliklerinde az yukarıda belirtilen ilkeye koşut olarak “derhal uygulanırlık” ilkesi geçerlidir.

Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı”dır.

Hemen belirtilmelidir ki, dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bir davayı bütün olarak değerlendirip, bu konuda yeni kanunun etkili olup olmayacağı söylenemez. 

Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise, yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü, usule ilişkin kanunlar- tersine bir kural benimsenmediği takdirde- genel olarak hemen etkili olup, uygulanırlar (Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: I-II, 6.Bası, İstanbul 1997, s. 73-78; Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 11.Bası, Ankara 2011, s. 61-66; YİBK.'nun 8.7.1942 gün ve E:13, K:19; Hukuk Genel Kurulunun 23.9.1964 gün ve E: 7/1139, K: 575; 9.3.1988 gün ve E: 860, K: 232; 23.11.1988 gün ve E: 1988/1-825, K: 1988/964; 22.02.2012 gün ve E:2011/2-733, K:2012/87 sayılı ilamları).

Bu genel açıklamalardan sonra, zaman bakımından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nun ilgili hükmüne de değinmek gerekir:

HMK'nun “Zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448.maddesi; “(1) Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.” 

Hükmünü içermektedir.

Bu madde hükmüne göre, usul hükümleri kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır (Hukuk Genel Kurulunun 22.02.2012 gün ve E:2011/2-733, K:2012/87 sayılı ilamı).

Öte yandan, gider avansına ilişkin yasal düzenleme ve ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır: 

Dava 05.05.2009 tarihinde açılmıştır. Davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nda gider avansı alınmasına yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır. 

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK 114/1 (g) maddesinde ise, gider avansı dava şartı olarak düzenlenmiştir. 
HMK’nun harç ve avans ödenmesi başlıklı 120. maddesinde; 

“(1) Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. 

(2) Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir.” 
Hükmüne yer verilmiştir. 

Anılan maddenin gerekçesinde ise; “Madde ile, dava açılırken yargılama harçlarının mahkeme veznesine yatırılması zorunluluğu düzenlenmiştir. Maddede ayrıca, 1086 sayılı Kanunda yer almayan, yeni bir düzenleme yapılarak, her türlü tebligat ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderleri karşılayacak tutarın, avans olarak davacı tarafından dava açarken yatırılması zorunluluğu getirilmiştir. Bu avansın yetmemesi durumunda ise tamamlanması için davacıya kesin süre verileceği hususu hüküm altına alınmıştır. Avans miktarının, davanın türü ve özelliklerine göre her yıl Adalet Bakanlığınca ilân edilecek tarifeye göre belirleneceği, maddede yer almıştır. Maddede yapılan bu düzenlemeyle, gerekli masrafların zamanında yatırılmamasından dolayı davaların gecikmesinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır” ifadelerine yer verilmek suretiyle, her türlü tebligat ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderleri karşılayacak tutarın, avans olarak davacı tarafından dava açarken yatırılması zorunluluğu getirildiği vurgulanmıştır (Hukuk Genel Kurulunun 12.12.2012 gün ve E:2012/9-1200, K:2012/1216; 05.03.2014 gün ve E:2013/9-651, K:2014/202 sayılı ilamları). 

Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; 05.05.2009 tarihinde açılan eldeki davada, yerel mahkemece, 30.01.2012 günlü duruşmada oluşturulan ara kararında “HMK'nun 120.maddesince Adalet Bakanlığınca çıkartılan avans tarifesi gereğince belirlenen, davacı vekiline taraf sayısının 5 katı tutarında tebligat giderini, diğer iş ve işlemler için 50 TL avans giderini, iki hafta içinde ikmal etmek üzere kesin süre verilmesine, aksi takdirde dava şartı yokluğundan davanın reddedileceği…” ihtar edilmiştir.

Takip eden 24.04.2012 günlü oturumda da, gider avansının verilen kesin süreye rağmen yatırılmadığı ve gider avansının yatırılmasının dava şartı olduğundan bahisle açılan davanın usulden reddine karar verilmiştir. 

Yukarda açıklandığı üzere, uyuşmazlığa konu davanın 1086 sayılı HUMK döneminde açılmış bulunduğu gözetildiğinde, tarifede yer alan 50 TL’nin ödenmesi davacıdan istenemez. Davacı tebligat gideri olan 60 TL ödemesi gerekirse de, 50 TL ödeme yapılmadığından davanın gider avansı yatırılmadığı gerekçesiyle usulden reddi isabetsizdir (Hukuk Genel Kurulunun 12.12.2012 gün ve E:2012/9-1200, K:2012/1216; 05.03.2014 gün ve E:2013/9-651, K:2014/202 sayılı ilamları).

Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 11.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.