DURUŞMA SIRASINDA KULLANILAN SÖZLERDEN DOLAYI DİSİPLİN CEZASI İLE CEZALANDIRILMA NEDENİYLE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN İHLALİ İDDİASININ KABUL EDİLEMEZ OLDUĞU

DURUŞMA SIRASINDA KULLANILAN SÖZLERDEN DOLAYI DİSİPLİN CEZASI İLE CEZALANDIRILMA NEDENİYLE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN İHLALİ İDDİASININ KABUL EDİLEMEZ OLDUĞU

Olaylar

Avukat olan başvurucu, olayların geçtiği tarihte Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülen bir davada sanık müdafii olarak duruşmaya katılmıştır. Mahkeme, savunma sırasında Cumhuriyet savcısına yönelik sözleri nedeniyle görevli memura görevinden dolayı hakaret suçundan başvurucu hakkında adli para cezasına hükmetmiştir. Başvurucunun bu ceza nedeniyle yaptığı başvuru Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiş ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

Mahkeme yine aynı gün başvurucu hakkında disiplin yönünden gereğinin takdir ve ifası için İstanbul Barosu Başkanlığına ve Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına bildirimde bulunmuştur. Duruşma Tutanaklarında yer alan ifadeleri inceleyen İstanbul Barosu Disiplin Kurulu, başvurucu hakkında 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 135. maddesinin (1) numaralı fıkrasına dayanarak uyarma cezası vermiştir. Başvurucu tarafından bu karara karşı yapılan itiraz Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulunun kararı ile reddedilmiştir. Başvurucunun anılan kararın iptali istemiyle açtığı dava İdare Mahkemesinin kararı ile reddedilmiştir. Başvurucunun istinaf başvurusu üzerine karar, Bölge İdare Mahkemesince onanmıştır.  

İddialar

Başvurucu, duruşma sırasında kullandığı sözlerinden dolayı disiplin cezası ile cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Avukatlık mesleğini seçenlerin avukatlık adına uygun biçimde görevlerinin gereklerini özenle yerine getirmeleri, avukatlık unvanından ayrı düşünülemeyecek saygı ve güveni koruyup güçlendirmenin başta gelen koşullarındandır.

Avukatlar, belli sınırları aşmamak koşuluyla yargının işleyişine ilişkin eleştiride bulunma hakkına sahiptir. Bu sınırlar yargı sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu görevlileri olan hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de dâhil diğer kamu görevlilerini korumak için gereklidir.

Hiç şüphe yok ki avukatlar görevlerini özgürce ve hakkıyla yerine getirebilmek için hukuk düzeninin öngördüğü tüm iddia ve savunma vasıtalarından yararlanmalıdır. Bu hak, avukatların bağımsızlıklarının bir yansıması olan savunma dokunulmazlığının bir gereği olmakla birlikte sınırsız değildir. Avukatlar bu hakkı kullanırken meslek kurallarına uygun bir şekilde davranmalı, yargının diğer aktörlerine karşı kullandıkları söz ve ifadelerin dava konusu ile ilgili olduğuna dikkat etmeli, temsil ettiği müvekkilinin çıkarlarının korunmasının gerektirdiği ölçüyü aşmamalıdır.

Gergin bir duruşma ortamında dahi duruşma süjeleri birbirlerine karşı azami özen ve nezaketi göstermeli, mesleklerinin kendilerine dayattığı kural ve gerekliliklere riayet etmelidir. Bu çerçevede avukatlar da duruşmanın sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesini sağlamak için azami özeni göstermeli, nezaketli ve sağduyulu olmalı; mesleğinin itibar ve vakarına uygun, unvanının gerektirdiği saygıya yakışır şekilde hareket etmelidir.

Somut olayda başvurucu tarafından Cumhuriyet savcısının mütalaasına karşı yapılan savunma sırasında söylenen sözlerin içeriği konusunda tartışma olduğu görülmektedir. Duruşma Tutanağı'na göre başvurucunun "Savcı hukuk fakültesini yeniden okusun, ya hukuk fakültesini okumadı, ya dosyayı okumadı." şeklinde sözler sarf ettiği kabul edilmiştir. Buna karşın başvurucu, Duruşma Tutanağı'nı kabul etmemiş ve "Ben İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun oldum, savcı beyin hangi fakülteden mezun olduğunu bilmiyorum, bize böyle öğretilmedi." şeklinde sözler söylediğini ileri sürmüştür.

Sarf edilen sözlerin söz konusu davanın aydınlığa kavuşmasına ve adaletin tesis edilmesine olumlu bir katkı sunmadığı açıktır. Kullanılan ifadelerin saygı ve nezaket sınırlarını aşan, savunma görevini ifa etmekten ziyade mütalaasını açıklayan Cumhuriyet savcısını rencide etmeye dönük, avukatlık mesleğinin etik kurallarına ve saygınlığına zarar verici nitelikte ifadeler olduğu görülmektedir.

Avukatlar görevlerini hakkıyla yerine getirebilmek için yargılamanın esasına ilişkin olarak özgürce açıklama yapabilir. Yargı süjelerinden herhangi birinin yetkinliğini sorgulamak yargılamanın esası ile ilgili olmadığı gibi yargılama ortamının saygınlığına da gölge düşürmektedir.

İdare mahkemesi, şikâyete konu sözlerle ilgili olarak ceza yargılamasını yapan Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçesine atıf yaparak içeriği başvurucu tarafından kabul edilmeyen Duruşma Tutanağı'na neden itibar ettiğini açıkladıktan sonra Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarına atıfta bulunarak İstanbul Barosu Disiplin Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında somut olayda devletin başvurucunun ifade özgürlüğü bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı değerlendirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KELEŞ ÖZTÜRK BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2018/23565)

 

Karar Tarihi: 16/6/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 1/10/2021 - 31615

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Mustafa İlhan ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Keleş ÖZTÜRK

Vekilleri

:

Av. Faruk Nafiz ERTEKİN

 

 

Av. İbrahim ERGÜN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, avukat olan başvurucunun duruşma sırasında kullandığı sözlerinden dolayı disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/7/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. Avukat olan başvurucu, olayların geçtiği tarihte İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülen bir davada beş sanığın müdafiliğini yapmaktadır. Anılan davanın 1/4/2009 tarihli duruşmasında başvurucu, sanık müdafii olarak duruşmaya katılmıştır. Cumhuriyet savcısı başvurucunun temsil ettiği sanıklar hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiğine yönelik mütalaa vermiştir. Duruşma Tutanağı'na göre başvurucu, esas hakkında mütalaasını tamamlayan Cumhuriyet savcısına şu şekilde hitap etmiştir:

 "Mütalaaya karşı savunmalarımızı hazırlamamız için süre talep ediyoruz, ancak mütalaayı kabul etmiyorum, savcı hukuk fakültesini yeniden okusun, ya hukuk fakültesini okumadı, ya dosyayı okumadı ya da mahkemenin yaptığı işleri esas almıyor ya da değer biçmiyor, daha önceki tahliye taleplerimizi de tekrar ediyoruz, müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum, [S.Y.nin] beyanının değerlendirilmesi gerekir, kaldı ki [S.Y.] ile ilgili dosyada bu konuda yapılan işlem sorulabilir, mahkeme aşamasında yapılan işlemlerin hiç bir değeri yok ise o zaman bunların yapılmasının ne anlamı kalmaktadır? Mahkemede yapılan işlemler nazara alınarak buna göre mahkemece değerlendirme yapılmasını ve karar verilmesini talep ediyorum."

7. Başvurucu; zapta geçirilen söz konusu ifadelere itiraz ederek ifadelerinin zapta doğru şekilde geçirilmesi gerektiğini, kendisinin Cumhuriyet savcısı hakkında "Hukuk okumamıştır, hukuk okusun." şeklinde bir ifade kullanmadığını, "Ben İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun oldum, savcı beyin hangi fakülteden mezun olduğunu bilmiyorum ama bize bu şekilde öğretilmedi." ifadelerini kullandığını beyan etmiştir.

8. Duruşmanın yapıldığı gün, aynı davada başka sanıkların müdafiliğini yapan bazı avukatlar tarafından tutulan tutanakta ise başvurucunun "Savcı hukuk fakültesini yeniden okusun, hukuk fakültesini okumadı." şeklinde bir beyanda bulunmadığı, "Kendisinin İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun olduğu, savcı beyin hangi fakülteden mezun olduğunu bilmediği..." şeklinde sözler söylediği belirtilmiştir. Başvurucu da duruşmanın ertesi günü aynı gerekçelerle tutanağa yazılı olarak itiraz etmiştir.

9. Mahkeme, başvurucunun Cumhuriyet savcısına yönelik sözleri nedeniyle 7/4/2009 tarihinde görevli memura görevinden dolayı hakaret suçundan suç duyurusunda bulunmuş; açılan dava sonucunda başvurucu hakaret suçundan adli para cezası ile cezalandırılmıştır. Başvurucunun bu mahkûmiyeti nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddiası Anayasa Mahkemesi tarafından Keleş Öztürk (B. No: 2014/15001, 27/12/2017) başvurusunda incelenerek ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

10. Mahkeme yine aynı gün başvurucu hakkında disiplin yönünden gereğinin takdir ve ifası için İstanbul Barosu Başkanlığına ve Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına bildirimde bulunmuştur. Duruşma Tutanaklarında yer alan ifadeleri inceleyen İstanbul Barosu Disiplin Kurulu 9/5/2016 tarihli kararı ile başvurucu hakkında 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 135. maddesinin (1) numaralı fıkrasına dayanarak uyarma cezası vermiştir. Uyarma cezasına ilişkin kararda yargılama safhası anlatılmış, toplanan delillere ve Mahkeme tarafından yapılan değerlendirmeye atıfta bulunulmuş ve başvurucunun eyleminin Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 4. ve 17. maddelerine aykırı olduğu belirtilmiştir. Başvurucu tarafından bu karara karşı yapılan itiraz Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulunun 14/7/2017 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

11. Başvurucu, anılan kararın iptali istemiyle idare mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde özetle Disiplin Kurulunun Mahkemenin ceza mahkûmiyetini gerekçe göstererek disiplin cezasını verdiğini, avukatlar tarafından tutulan tutanak yerine Mahkeme Heyetince tutulan tutanağa ne sebeple üstünlük tanındığının gerekçelendirilmediğini, şikâyete konu sözlerin sarf edilmediğini, edildiği kabul edilse dahi hakaret içermeyen eleştiri mahiyetinde sözler olduğunu ifade etmiştir.

12. Söz konusu dava Ankara 6. İdare Mahkemesinin 14/12/2017 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Anılan kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 4'üncü maddesinde; 'Avukat, mesleğin itibarını zedeleyecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak zorundadır. Avukat, özel yaşantısında da buna özenmekle yükümlüdür.' kuralı, 5. maddesinde; 'Avukat, yazarken de, konuşurken de düşüncelerini olgun ve objektif bir biçimde açıklamalıdır. Mesleki çalışmasında avukat, hukukla ve yasalarla ilgisiz açıklamalardan kaçınmalıdır.' kuralı, 17'nci maddesinde; 'Hakim ve savcılarla ilişkilerinde, avukat, hizmetin özelliklerinden gelen ölçülere uygun davranmak zorundadır. Bu ilişkilerde karşılıklı saygı esastır.' kuralı yer almıştır.

Dosyanın incelenmesinden, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin E.2003/213 sayılı dosyasında sanık müdafisi olarak görev yapan davacının, 1/4/2009 tarihli duruşmada, Cumhuriyet savcısı'na yönelik, 'mütalaayı kabul etmiyorum, savcı hukuk fakültesini yeniden okusun. Hukuk fakültesini okumadı ya da dosyayı okumadı, mahkemenin yaptığı işleri esas almıyor, ya da değer biçmiyor' şeklinde sözler söylediği hususlarının duruşma tutanağına geçirildiği ve duruşma tutanağının gereğinin takdiri için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına ve İstanbul Barosu Başkanlığına gönderildiği, bu sözlerle ilgili olarak İstanbul Barosu Yönetim Kurulunun 17/3/2011 tarihli kararıyla disiplin kovuşturması açılmasına karar verildiği, davacı tarafından, duruşma tutanağının içeriğinin doğru olmadığı, 'savcı hukuk fakültesini yeniden okusun, hukuk fakültesi okumadı' şeklindeki ifadenin doğru olmadığı, 'duruşmada yazılı sunulan mütalaanın hukuki bir metin olmaktan uzak olduğunu, savcı beyin dosyayı okumadığını, İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun olduğunu, savcı beyin hangi hukuk fakültesinden mezun olduğunu bilmediğini, kendilerine bu şekilde öğretilmediğini' beyan etmiş ise de, aynı eylem ile ilgili olarak açılan ceza davasında davacının hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını kabul etmemesi nedeniyle İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nin 20/12/2010 tarih ve E.2010/328, K:2010/497 sayılı kararı ile hakaret suçundan TCK'nun 125/1, 125/3-1, 62, 52/2 maddeleri gereğince neticeten 6.080,00 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, bu kararın Yargıtayca onanarak 10/6/2014 tarihinde kesinleştiği, bahse konu sözlerle ilgili İstanbul Barosu Disiplin Kurulunun 9/5/2016 tarih ve 2012/D.695 sayılı Kararı ile 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 135/1, TBB Meslek Kurallarının 4 ve 17. maddeleri uyarınca davacının uyarma cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu karara karşı yapılan itirazın reddedilmesine ilişkin Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu kararının iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olan davacının, 1/4/2009 tarihli duruşmada söylediği sözlerle ilgili olarak Avukatlık Kanununun 34. ve 134. maddeleri ile Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 4 ve 17. maddelerine aykırı davrandığı sonucuna varıldığından, uyarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işleme karşı yaptığı itirazın reddedilmesine yönelik Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu kararında hukuka aykırılık görülmemiştir."

13. Başvurucu, karara karşı istinaf kanun yoluna gitmiştir. Başvurucu istinaf dilekçesinde özetle amacının Cumhuriyet savcısının hazırladığı mütalaa hakkında hukuki değerlendirme yapmak olduğunu, sarf ettiği sözlerin Cumhuriyet savcısının bilgi birikimine yönelik olduğunu, bu kapsamda eleştiri hakkını kullandığını ileri sürmüştür. Karar Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesince 29/5/2018 tarihinde onanmıştır. Bu karar başvurucuya 6/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 25/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

15. 1136 sayılı Kanun’un Altıncı Kısım'ında yer alan "Avukatın Hak ve Ödevleri" başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler."

16. 1136 sayılı Kanun’un "Disiplin cezalarının uygulanacağı haller" kenar başlıklı 134. maddesi şöyledir:

"Avukatlık onuruna, düzen ve gelenekleri ile meslek kurallarına uymayan eylem ve davranışlarda bulunanlarla, meslekî çalışmada görevlerini yapmayan veya görevinin gerektirdiği dürüstlüğe uygun şekilde davranmayanlar hakkında bu Kanunda yazılı disiplin cezaları uygulanır."

17. 1136 sayılı Kanun’un "Disiplin cezaları" kenar başlıklı 135. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Uyarma; avukatın mesleğinin icrasında daha dikkatli davranması gerektiğinin kendisine bildirilmesidir."

18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "İddia ve savunma dokunulmazlığı" kenar başlıklı 128. maddesi şöyledir:

"(1) Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir."

B. Uluslararası Hukuk

19. İlgili uluslararası hukuk kurallarının yer aldığı karar için bkz. Keleş Öztürk, §§ 25-30.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 16/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu; savunma tanıklarının dinlenmemesi, tutanaklar arasındaki çelişkilerin giderilmemesi, kanun hükümlerinin uygulanmaması ve esaslı iddiaların mahkeme kararlarında karşılanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının, duruşma sırasındaki beyanları üzerine disiplin cezası verilmesi nedeniyle de ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

23. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... başkalarının şöhret veya haklarının,... veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.."

1. Genel İlkeler

24. Genel ilkeler için bkz. Keleş Öztürk, §§ 43-53.

2. İlkelerin Olaya Uygulanması

25. Anayasa Mahkemesi başvurucunun başvuruya konu olan ifadeleri nedeniyle adli para cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna vardığı Keleş Öztürk (aynı kararda bkz. § 60) başvurusunda, avukatların savunma esnasındaki sözlerinden dolayı cezai takibata maruz kalmalarının müvekkillerinin çıkarlarını hararetle savunma görevi üzerinde caydırıcı etki oluşturabileceğine dikkat çekmiş; bu kapsamda avukatların mesleklerinin icrası sırasındaki ifade özgürlükleri bağlamında ceza soruşturmalarına ancak istisnai durumlarda başvurulması gerektiğini vurgulamıştır. Bu nedenle başvuru konusu olayda başvurucu hakkında ceza soruşturması ve kovuşturması yapılarak cezaya hükmedilmesi suretiyle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninde gerekli bir müdahale olmadığı kanaatine varılmıştır.

26. Eldeki başvuruda ise başvurucunun duruşma sırasında Cumhuriyet savcısı için kullandığı ifadelerin avukatlık mesleğinin gereklerine aykırı bulunması nedeniyle Baro Disiplin Kurulunca disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediği hususu değerlendirilecektir. Öncelikle Anayasa Mahkemesinin yukarıda sözü geçen ihlal kararında ortaya koyduğu ilkelerin mevcut olayın çözümlenmesinde de geçerliliğini koruduğu hatırlanmalıdır.

27. 1136 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde avukatlık mesleğinin nitelikleri ve önemi, bir kamu hizmeti olduğu, avukatın yargılama süreci içinde adaletin bulunup ortaya çıkarılmasında görev aldığı, kamu yararını koruduğu belirtilmiştir. Kanun'un 1. ve 2. maddelerinde avukatlığın kamusal yönü ağır basan bir meslek olduğu vurgulanmıştır. Bilgi ve deneyimlerini öncelikle adalet hizmetine vererek adalete ve hakkaniyete uygun çözümler için hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasında yargı organlarıyla yetkili kurul ve kurumlara yardımı görev bilen avukatın hukuk devletinin yargı düzeni içindeki yeri özellik taşımaktadır (AYM, E.2007/16, K.2009/147, 15/10/2009).

28. Avukatların savunma görevini üstlenmeleri ve adaletin gerçekleşmesine katkıları mesleğin özelliği sayılmakta ve kimi kısıtlamalara bağlı tutulmalarının haklı nedenlerini oluşturmaktadır. Avukatlık mesleğini seçenlerin avukatlık adına uygun biçimde görevlerinin gereklerini özenle yerine getirmeleri, avukatlık unvanından ayrı düşünülemeyecek saygı ve güveni koruyup güçlendirmenin başta gelen koşullarından biridir (AYM, E.2007/16, K.2009/147, 15/10/2009). Bu kapsamda avukatlar, belli sınırları aşmamak koşuluyla yargının işleyişine ilişkin eleştiride bulunma hakkına sahiptir. Bu sınırlar yargı sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu görevlileri olan hâkim ve savcılarla Yüksek Mahkeme üyeleri de dâhil diğer kamu görevlilerini korumak için gereklidir.

29. Hiç şüphe yok ki avukatlar görevlerini özgürce ve hakkıyla yerine getirebilmek için hukuk düzeninin öngördüğü tüm iddia ve savunma vasıtalarından yararlanmalıdır. Bu hak, avukatların bağımsızlıklarının bir yansıması olan savunma dokunulmazlığının bir gereği olmakla birlikte sınırsız değildir. Avukatlar bu hakkı kullanırken meslek kurallarına uygun bir şekilde davranmalı, yargının diğer aktörlerine karşı kullandıkları söz ve ifadelerin dava konusu ile ilgili olduğuna dikkat etmeli, temsil ettiği müvekkilin çıkarlarının korunmasının gerektirdiği ölçüyü aşmamalıdır.

30. Avukatların kimi zaman savunma görevini ifa ettikleri müvekkillerinin ağır suçlardan yargılanıyor olması nedeniyle bulundukları duruşma ortamlarının gergin olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte gergin bir duruşma ortamında dahi duruşma süjeleri birbirlerine karşı azami özen ve nezaketi göstermeli, mesleklerinin kendilerine dayattığı kural ve gerekliliklere riayet etmelidir. Bu çerçevede profesyonel bir mesleği icra eden avukatlar da duruşmanın sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesini sağlamak için azami özeni göstermeli, nezaketli ve sağduyulu olmalı; mesleğinin itibar ve vakarına uygun, unvanının gerektirdiği saygıya yakışır şekilde hareket etmelidir.

31. Somut olayda başvurucu tarafından Cumhuriyet savcısının mütalaasına karşı yapılan savunma sırasında söylenen sözlerin içeriği konusunda tartışma olduğu görülmektedir. Duruşma Tutanağı'na göre başvurucunun "Savcı hukuk fakültesini yeniden okusun, ya hukuk fakültesini okumadı, ya dosyayı okumadı." şeklinde sözler sarf ettiği kabul edilmiştir. Buna karşın başvurucu, Duruşma Tutanağı'nı kabul etmemiş ve "Ben İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun oldum, savcı beyin hangi fakülteden mezun olduğunu bilmiyorum, bize böyle öğretilmedi." şeklinde sözler söylediğini ileri sürmüştür. Başvurucu istinaf dilekçesinde de (bkz. § 13) sözlerinin savcının bilgi birikimine yönelik olduğunu beyan etmiştir.

32. Yukarıda belirtilen her iki durumda da savcının hukuk fakültesinden mezun olup olmadığı veya hangi hukuk fakültesinden mezun olduğu hususunda çıkarılan polemiğin söz konusu davanın aydınlığa kavuşmasına ve adaletin tesis edilmesine olumlu bir katkı sunmadığı açıktır. Dahası kullanılan ifadelerin saygı ve nezaket sınırlarını aşan, savunma görevini ifa etmekten ziyade mütalaasını açıklayan Cumhuriyet savcısını rencide etmeye dönük, avukatlık mesleğinin etik kurallarına ve saygınlığına zarar verici nitelikte ifadeler olduğu görülmektedir.

33. Avukatlar görevlerini hakkıyla yerine getirebilmek için yargılamanın esasına ilişkin olarak özgürce açıklama yapabilir. Yargılamanın esasına ilişkin açıklamalar ise iddia ve savunma içeriklerine yönelik yapılan açıklamalardır. Yargı süjelerinden herhangi birinin yetkinliğini sorgulamak yargılamanın esası ile ilgili olmadığı gibi yargılama ortamının saygınlığına da gölge düşürmektedir.

34. İdare mahkemesi, şikâyete konu sözlerle ilgili olarak ceza yargılamasını yapan ağır ceza mahkemesinin gerekçesine atıf yaparak içeriği başvurucu tarafından kabul edilmeyen Duruşma Tutanağı'na neden itibar ettiğini açıkladıktan sonra Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarına atıfta bulunarak Baro Disiplin Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.

35. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru incelemesinde bireylerin anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz (Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017,§ 47; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 49). Somut olayda İdare Mahkemesi, ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır.

36. Yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında somut olayda devletin başvurucunun ifade özgürlüğü bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı değerlendirilmiştir.

37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

38. Kullanılan ifadeler nedeniyle daha önce başvurucu hakkında ceza soruşturması ve kovuşturması yapılarak adli bir cezaya hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği belirlenmiştir (Keleş Öztürk, § 62). Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda ise ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 16/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.