CEZA İNFAZ KURUMUNDA YAPILAN AÇLIK GREVİNE İSTİNADEN DİSİPLİN CEZASI VERİLMESİ NEDENİYLE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN İHLAL EDİLMEDİĞİ

CEZA İNFAZ KURUMUNDA YAPILAN AÇLIK GREVİNE İSTİNADEN DİSİPLİN CEZASI VERİLMESİ NEDENİYLE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN İHLAL EDİLMEDİĞİ

Olaylar

Ceza infaz kurumunda terör suçlarından tutuklu veya hükümlü olan başvurucular benzer içerikli dilekçelerle ve genel itibarıyla terör örgütü liderinin tecrit altında tutulduğu gerekçesiyle bir açlık grevi yapmıştır. Söz konusu eylemler birbirlerine yakın tarihlerde gerçekleştirilmiş hatta bazı başvurucular farklı tarihlerde olmak üzere birden fazla kez eylem yapmıştır. Bunun üzerine ceza infaz kurumu, başvurucular ve diğer mahpuslar hakkında disiplin soruşturması başlatmıştır. Disiplin soruşturması sonucunda başvurucular hakkında suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin eylemini işledikleri gerekçesiyle hücreye koyma disiplin cezası uygulanmasına karar verilmiştir. Başvurucular söz konusu cezalara karşı infaz hâkimliğine şikâyette bulunmuştur. İnfaz hâkimliği, başvurucuların şikâyetinin kabulüne ve disiplin cezalarının kaldırılmasına karar vermiştir. Cumhuriyet başsavcılığı, infaz hâkimliği kararlarına itiraz etmiştir. Ağır ceza mahkemesi, itirazın kabulüne ve kararların kaldırılmasına karar vermiştir.

İddialar

Başvurucular, ceza infaz kurumunda yaptıkları açlık grevine istinaden disiplin cezası verilmesi nedeniyle ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olaydaki eyleme katılan mahpusların terör suçlarından hükümlü ya da tutuklu oldukları ve kişisel durumlarını ilgilendirmeyen bir konuda toplu olarak açlık grevi yaptıkları gözönüne alındığında söz konusu eylemin terör örgütünün varlığı, amaçları ve eylemleri için tartışmasız sembol bir kişinin adı çevresinde gerçekleşen ve örgütsel motivasyonu güçlendirme, örgütün kurucusunu yüceltme, örgütün ve kurucusunun ismini infaz kurumunda bulunan kişilere ve açlık grevi yapıldığı bilgisinin iletilebildiği diğer kişilere duyurma ve bu kişinin isminin ima ettiği anlamları yayma amacını taşıyan bir faaliyete ilişkin olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla söz konusu eylemin suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma  değerlendirilmesinin keyfîlik içermediği, bu bağlamda başvurucular hakkındaki disiplin cezasının kanuni bir temelinin de bulunduğu sonucuna varılmıştır.

Öte yandan ceza infaz kurumlarının devletin kontrolü altındaki özel alanlar olması, dolayısıyla devletin hem bu kurumda bulunanların güvenliklerini ve sağlıklarını koruma hem de disiplini tesis etme yükümlülüğünün bulunması karşısında hükümlülerin ve tutukluların ceza infaz kurumlarında diledikleri şekilde eylem yapma özgürlüğünün olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Somut olaydaki gibi kalabalık grupların gerçekleştirdiği açlık grevi eylemlerinin doğası gereği sağlık ve güvenlik alanında rutin dışı bir dizi tedbirin alınmasını gerektireceği ve ceza infaz kurumlarında düzenli bir yaşamın sürdürülmesini engelleyeceği açıktır. Dolayısıyla ceza infaz kurumunda bozulan düzenin yeniden tesis edilmesi ve sürekli bir şekilde açlık grevlerinin yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla bu tür eylemlere müdahale edilmesinin makul karşılanması gerekmektedir.

Sonuç olarak açlık grevi yapmak gibi istisnai bir yola başvurmayı haklılaştırmak için ortaya konulan gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde başvurucuların ceza infaz kurumunda bulunmanın gerektirdiği sorumluluğa uygun davranmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Başvuruculara verilen cezanın zorunlu bir ihtiyacı karşıladığı, açlık grevinden beklenen fayda ile ceza infaz kurumundaki disiplinin temin edilmesi arasındaki dengenin sağlandığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan ceza infaz kurumu idaresinin takdir payı ile birlikte değerlendirildiğinde başvuruculara eylemleri nedeniyle verilen hücreye koyma disiplin cezasının orantılı da olduğu, bu nedenlerle müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı kabul edilmiştir. 

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÇETİN SAĞIR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/8864)

 

Karar Tarihi: 24/5/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 29/9/2023-32324

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucular

:

1. Hatice ÇAKMAK

Vekili

:

Av. Müslüm DALAR

 

 

2. Nida KUTLU

 

 

3. Ramazan SAYAN

 

 

4. Şükran ÖZER

 

 

5. Yücel BALYECİ

Başvurucular Vekili

:

Av. Ebedin ALTİNKAYNAK

 

 

6. Çetin SAĞIR

 

 

7. Mesut CANBEY

 

 

8. Zelal BAŞBOĞA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda açlık grevi yapan başvuruculara suç örgütünün propagandasını yaptıkları gerekçesiyle disiplin cezası verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular farklı tarihlerde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvuruculardan bazıları, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihte başvurucular terör suçlarından tutuklu veya hükümlü olarak Alanya 1 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.

6. Başvurucular birbirine yakın tarihlerde Ceza İnfaz Kurumuna veya Bakanlığa hitaben dilekçe yazarak açlık grevi yapacaklarını bildirmiştir. Başvurucular dilekçelerinde genel itibarıyla Kürt halkının önderi olarak gördükleri Abdullah Öcalan'ın (A.Ö.) İmralı'daki ceza infaz kurumunda tecrit niteliğindeki koşullarda tutulduğunu, aynı koşulların siyasi suçlardan tutuklu veya hükümlü olanlara da uygulandığını, birçok siyasi suçlunun söz konusu ağır tecrit koşulları nedeniyle yaşamını yitirdiğini, ağır hasta olan bir siyasi suçlunun hastalığına rağmen ceza infaz kurumlarında tutulmaya devam edildiğini belirtmiştir. Bu açıklamalar sonrasında başvurucular, A.Ö. üzerindeki ağır tutma koşullarına son verilmesini ve hasta olan siyasi suçluların derhâl serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla açlık grevi yapacaklarını ifade etmiştir.

7. Başvurucuların açlık grevine başlamaları üzerine haklarında disiplin soruşturması başlatılmıştır. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı (Disiplin Kurulu) disiplin soruşturması sonucunda suç örgütlerinin eğitim ve propaganda faaliyetlerini yapma eylemini gerçekleştirdikleri gerekçesiyle başvurucular hakkında hücreye koyma disiplin cezası uygulanmasına karar vermiştir.

8. Disiplin Kurulu başvurucuların PKK terör örgütü lideri A.Ö.ye uygulandığını belirttikleri tecritin son bulması için açlık grevi gerçekleştirdiklerini, anılan eylemleri ile terör örgütünün propagandasını yaptıklarını ifade etmiş; başvurucular hakkında hücreye koyma disiplin cezası uygulanmasına karar vermiştir.

9. Başvurucular söz konusu cezalara karşı Alanya İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, başvurucuların şikâyetinin kabulüne ve disiplin cezalarının kaldırılmasına karar vermiştir. İnfaz Hâkimliği kararlarında; benzer bir olaya ilişkin verilen Yargıtay kararına atıf yaptıktan sonra somut olaylarda başvurucuların eylemlerinin aleni bir nitelikte olmadığına vurgu yapmış ve bu nedenle suç örgütlerinin eğitim ve propaganda faaliyetlerini yapma disiplin eyleminin somut olayda oluşmadığı sonucuna varmıştır.

10. Alanya Cumhuriyet Başsavcılığı, İnfaz Hâkimliği kararlarına itiraz etmiştir. Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) İnfaz Hâkimliği kararlarına itirazın kabulüne ve kararların kaldırılmasına karar vermiştir. Mahkeme kararlarında genel olarak birçok hükümlünün yakın tarihlerde benzer içerikli dilekçeler ile açlık grevi yaptıklarını, aynı Ceza İnfaz Kurumunda birçok kişinin bulunması nedeniyle eylemin aleniyet kazandığını, başvurucuların eylemlerinin örgütsel bir eylemin icrası kapsamında kaldığını ve örgütün propagandasının yapılması niteliği taşıdığını kabul etmiştir. Mahkeme bazı kararlarında ise başvurucuların eyleminin propaganda faaliyeti yapma niteliğinde olduğunu ve aleniyet unsurunun aranmayacağını kabul etmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

11. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının olay tarihindeki hâli şöyledir:

"Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır."

12. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

g) Açlık grevi yapmak. "

13. 5275 sayılı Kanun’un 44. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Onbir günden yirmi güne kadar hücreye koyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

l) Suç örgütlerinin eğitim ve propaganda faaliyetlerini yapmak veya yaptırmak."

B. Uluslararası Hukuk

14. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Atilla ve diğerleri/Türkiye, ((k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010) kararında, Diyarbakır F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda bulunan ve A.Ö.nün tutma koşullarını protesto etmek amacıyla açlık grevi yapan elli sekiz mahpusa verilen disiplin cezasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasını incelemiştir. AİHM, eylemi yapan kişilerin kalabalık bir grup olmasının ve terör suçlarından tutuklu veya hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunmalarının özellikle dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Bu tespitler sonrasında AİHM, bu nitelikteki ve ölçekteki bir protestonun ceza infaz kurumu yetkilileri tarafından kurum düzenine yönelik bir tehdit olarak görülebileceğini, somut olayda başvuranların açlık grevi yapmalarını engellemek veya onları caydırmak ve bu tür bir kampanya başlatıldığında kurum düzenini yeniden sağlamak için ılımlı disiplin cezaları verildiğini kabul etmiştir. Son olarak AİHM, verilen disiplin cezasının düzensizliğin önlenmesi anlamında orantısız sayılamayacağını belirtmiş ve somut olayda ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır.

15. AİHM, İncedere ve Yıldız/Türkiye ((k.k.), B. No: 65227/19, 6465/20, 18/11/2021) kararında ise Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunan ve bir kanun hükmünde kararname ile görevlerinden ihraç edilen iki öğretmene desteklerini göstermek amacıyla açlık grevi yapan iki mahpusa verilen disiplin cezasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasını incelemiştir. Söz konusu olayda başvurucular ile birlikte altı kişinin daha aynı tarihlerde ve aynı amaçlarla açlık grevi yaptıkları anlaşılmıştır. AİHM başvuru konusu disiplin cezasının kurum düzenin yeniden tesis edilmesi, başvurucuların ve diğer mahpusların kişisel durumlarını ilgilendirmeyen nedenlerle benzer açlık grevlerine yeniden başlamalarını engellemek amacıyla verildiğini belirtmiştir. Bu tespit sonrasında AİHM, başvuranlar tarafından yapılan açlık grevinin toplu niteliğini, benzer açlık grevlerinin kurum düzeni ve disiplini açısından teşkil edeceği riski ve verilen cezanın orantılı niteliğini dikkate almış; başvuru konusu disiplin cezasının başvuranların ifade özgürlüğünün kullanımına yapılan orantısız bir ceza olmadığını değerlendirmiştir. Sonuç olarak AİHM, somut olayda ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğunu kabul etmiştir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesinin 24/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

17. Başvurucular adli yardım talebinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

18. Başvurucular genel itibarıyla sessiz bir şekilde, şiddete bulaşmadan gerçekleştirdikleri eylemlerini ifade özgürlüğü kapsamında kalan bir faaliyet olduğunu, kaldı ki eylemlerinde aleniyetin de söz konusu olmadığını belirtmiş; disiplin cezası ile cezalandırılmalarının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bundan başka başvurucular; mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğunu, 5275 sayılı Kanun'da açlık grevi eylemi için hücre cezası öngörülmemesine rağmen kendilerine hücre disiplin cezası verildiğini ifade etmiş ve adil yargılanma hakkı ile suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

19. Bakanlık görüşünde, öncelikle benzer olaylara ilişkin Anayasa Mahkemesi ile AİHM kararlarına değinilmiş; daha sonra ise idarenin ve derece mahkemelerinin gerekçeleri açıklanmıştır. Ayrıca başvurucuların PKK terör örgütüne üye olma suçundan Ceza İnfaz Kurumunda bulundukları, dönüşümlü bir şekilde PKK terör örgütü lideri A.Ö.nün tutulma koşullarını protesto etmek amacıyla açlık grevi yaptıkları, yakın tarihlerde başka ceza infaz kurumlarında da benzer eylemlerin yapıldığı ifade edilmiştir. Başvurucuların başka herhangi bir sebep ileri sürmedikleri belirtilmiş; değerlendirme yapılırken değinilen ilgili anayasal ve yasal hükümlerin, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının, somut olayın koşullarının dikkate alınması gerektiği açıklanmıştır.

20. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı cevaplarında genel olarak başvuru formunda dile getirdiği hususları tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Anayasa Mahkemesi ceza infaz kurumlarında yapılan açlık grevlerinin bir ifade yöntemi olabileceğini kabul etmiştir (Mehmet Ayata, B. No: 2013/2920, 7/7/2015, § 24; Kahraman Güvenç (3), B. No: 2013/3551, 14/4/2016, § 31; Kahraman Güvenç (4), B. No: 2016/15659, 23/6/2020, § 26; Burcu Çelik Özkan, B. No: 2018/33605, 4/7/2022, § 17). Bu kapsamda başvurucuların açlık grevine başvurması nedeniyle haklarında verilen disiplin cezasının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

22. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni[nin], ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

24. Başvurucular Ceza İnfaz Kurumunda açlık grevine başvurmaları nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Disiplin Kurulu kararı ile başvurucuların düşünce ve kanaatlerini başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmelerine ve yayabilmelerine, dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapıldığının kabul edilmesi gerekir (diğerleri arasından bkz. Mehmet Ayata, § 29; Kahraman Güvenç (3), § 36).

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

26. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

27. Ceza infaz kurumlarında açlık grevi yapılması eylemlerine yönelik olarak 5275 sayılı Kanun'un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendinde bir düzenlemeye yer verildiği görülmektedir (bkz. 12). Somut olayda ise Disiplin Kurulu, açlık grevi eylemi nedeniyle başvurucuların 5275 sayılı Kanun’un 44. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (l) bendinde düzenleme altına alınan suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin eylemini gerçekleştirdiklerini kabul etmiştir (bkz. 13).

28. Somut olayda başvurucuların eylemlerinin suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesi gerektiği, bu değerlendirmenin ise ilgili normun (bkz. § 13) kanunla sınırlama ölçütünü karşılayıp karşılamadığına ilişkin bir inceleme teşkil edeceği açıktır. Ancak söz konusu değerlendirmenin mevcut başvurunun koşullarında müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı noktasında yapılacak değerlendirme ile açık bir bağlantı içinde olduğu görülmüştür. Bu nedenle bu aşamada müdahalenin kanuniliği hususunda kesin bir sonuca varmaya gerek olmadığı kanaatine varılmış, bu hususun müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır (benzer değerlendirme için bkz. Ahmet Sil ve Taner Yay, B. No: 2017/35227, 30/9/2020, § 39).

 (2) Meşru Amaç

29. Eldeki başvuruya konu olayda başvurucuların ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin amacının ceza infaz kurumunun güvenliğini sağlamak olduğu, bu bağlamda kamu düzeninin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

30. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu belirtmiştir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

31. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

 (a) Hükümlü ve Tutukluların İfade Özgürlüğü

32. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altında olduğu konusunda hiç bir şüphe bulunmamaktadır (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27). Bununla birlikte ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi, disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).

 (b) Hükümlü ve Tutuklular Hakkında Disiplin Cezası Uygulanmasına İlişkin İlkeler

33. Disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğinde olan 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesi uyarınca, Kanun kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre hükümlü hakkında, Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Memiş Berber, B. No: 2017/38744, 20/10/2021, § 22).

34. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumunda yapılacak bir eylemin 5275 sayılı Kanun’un 39. ile 44. maddeleri arasında öngörülen disiplin suçunu oluşturduğu açık olsa dahi bu durumun disiplin cezası verilmesi için tek başına yeterli olmayacağını, eylemin ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Murat Karayel (5), §§ 43, 44; Cihat Özdemir, B. No: 2015/214, 9/5/2018, § 22). Bununla birlikte ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması için özellikle terör örgütlerine bağlılığı canlı tutmaya katkıda bulunabilecek toplu eylemlere karşı daha hassas olunması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı da ifade edilmiştir (Murat Karayel (5), § 46; Cihat Özdemir, § 22; Memiş Berber, § 23).

 (c) Somut Olayın Değerlendirilmesi

35. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumunda terör suçlarından tutuklu veya hükümlü olan başvurucular benzer içerikli dilekçelerle ve genel itibarıyla A.Ö.nün tecrit altında tutulduğu gerekçesiyle açlık grevi yapmıştır. Söz konusu eylemler birbirine yakın tarihlerde yapılmış hatta bazı başvurucular farklı tarihlerde olmak üzere birden fazla kez eylem yapmıştır. Bunun üzerine Ceza İnfaz Kurumu, başvurucular ve diğer mahpuslar hakkında bir disiplin soruşturması başlatmıştır. Disiplin soruşturması sonucunda Disiplin Kurulu, başvurucular hakkında suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin eylemini işledikleri gerekçesiyle hücreye koyma disiplin cezası uygulanmasına karar vermiştir.

36. Öncelikle başvurucuların eylemlerinin suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin eylemini oluşturduğu kabulüne ilişkin bazı değerlendirmelere ihtiyaç vardır. 5275 sayılı Kanun'da düzenleme altına alınan suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin suçunu 12/4/1991 tarihli ve 3713 saylı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesinde yer alan terör örgütünün propagandasını yapma suçu ile karıştırmamak gerekir. Bu ikisinin bir ve aynı şey olduğunu kabul etmek, disiplin suçunu adli bir cezanın verilmesi şartına bağlar ki böyle bir yorumun disiplin suçunun konulma amacı ve koruduğu değer ile bağdaşması mümkün olmaz. Bu nedenle suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin suçu ceza infaz kurumlarının güvenliği ve disiplini çerçevesinde özerk bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır (Abdulkadir Yurcu [GK], B. No: 2018/35713, 26/1/2023, § 24).

37. 5275 sayılı Kanun'da yer alan suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin suçu, sadece terör örgütlerinin propagandasının yapılmasını değil her tür suç örgütünün ceza infaz kurumunda propagandasının yapılmasını düzenlemektedir. Söz konusu suç örgütünün silahlı bir örgüt olması mümkün olduğu gibi silahsız bir örgüt olması da mümkündür. Bu noktadan hareket edildiğinde suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin suçunun sadece bir terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterme veya övme ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etmeyle sınırlandırılması mümkün değildir. Örgütsel motivasyonu güçlendirmek, örgüte bağlılığı canlı tutmak, örgütün amaçlarını gerçekleştireceği ümidini aşılamak, örgütün korkutuculuk gücünü yaymak, örgütsel eylemleri yüceltmek, örgütün kurucu, yönetici veya üyelerini övmek amacıyla yapılan, ceza infaz kurumlarının güvenliği ve disiplini tehdit eden, mahkûmların ıslahı amacı ile çatışan faaliyetlerin tamamının bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir (Abdulkadir Yurcu, § 25).

38. Başvurucuların propagandasını yapmakla suçlandıkları PKK, yaklaşık kırk yıldır yurdun Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde yoğun olmak üzere ülkenin tümünde pek çok sivil vatandaş ile güvenlik gücünün ölümüne sebep olmuş şiddet eylemlerinin faili bir terör örgütüdür. PKK, başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihlerde faaliyet göstermiştir ve faaliyetlerine devam etmektedir. Dolayısıyla PKK toplum yönünden oldukça yoğun, ciddi ve somut bir tehlike arz etmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, § 74).

39. Benzer başvurularda her zaman gözetilecek hususlardan biri propagandanın genellikle sembolik bir fiil olarak ortaya çıktığı olgusudur. Semboller belli bir algı ve duygu yaratmak, bir anlam ve bir çağrışımı sağlamak, dikkat çekmek, akılda kalmak, etkilemek ve yön vermek, farklılaşmak, fark edilmek ya da fark edilmemek, tutum ve davranışları yönlendirmek için kullanılabilir. Semboller algıyı örgütlemeye, kodlamaya yardımcı olur. Dolayısıyla başvurucuların gerçekleştirdikleri açlık grevinin bir örgüt liderinin anılması amacıyla yapılması da dikkate alındığında sembolik değeri olduğu unutulmamalıdır (Figen Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri, B. No: 2016/39759, 30/3/2022, § 81).

40. PKK terör örgütü lideri A.Ö.nün ceza infaz kurumuna alındığı günden beri, yaklaşık yirmi yıldır örgüt mensuplarının sürekli bir şekilde ve aynı gerekçelerle toplu açlık grevi eylemleri yaptıkları görülmüştür. Somut başvuruya konu olayda da muhtelif terör suçlarından tutuklu ya da hükümlü olan başvurucular örgüt liderinin tecrit altında tutulduğu, buna son verilmesi gerektiği gerekçesiyle yakın tarihlerde ve topluca açlık grevleri gerçekleştirmiştir.

41. Eyleme katılan mahpusların terör suçlarından hükümlü ya da tutuklu oldukları ve kişisel durumlarını ilgilendirmeyen bir konuda toplu olarak açlık grevi yaptıkları gözönüne alındığında söz konusu eylemin terör örgütünün varlığı, amaçları ve eylemleri için tartışmasız sembol bir kişinin adı çevresinde gerçekleşen ve örgütsel motivasyonu güçlendirme, örgütün kurucusunu yüceltme, örgütün ve kurucusunun ismini infaz kurumunda bulunan kişilere ve açlık grevi yapıldığı bilgisinin iletilebildiği diğer kişilere duyurma, A.Ö. isminin ima ettiği anlamları yayma amacını taşıyan bir faaliyete ilişkin olduğu kanaatine ulaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Şükrü Yıldız, B. No: 2015/18720, 9/5/2018 § 27; Burcu Çelik Özkan, § 31). Dolayısıyla söz konusu eylemin suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma şeklinde değerlendirilmesinin keyfî bir değerlendirme olarak görülemeyeceği, bu bağlamda başvurucular hakkındaki disiplin cezasının kanuni bir temelinin de bulunduğu sonucuna varılmıştır.

42. Öte yandan başvurucunun açlık grevi eyleminin kurumdaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek nitelikte kabul edilmesinin mümkün olup olmadığının da incelenmesi gerekmektedir.

43. Anayasa Mahkemesi daha önce açlık grevinin oldukça hassas ve istisnai bir düşünce açıklama yöntemi olduğunu belirtmiş; ceza infaz kurumlarında açlık grevine başvurulduğu hâllerde devletin ceza infaz kurumunun güvenliğini ve düzenini sağlama yükümlülüğüne, mutlak kontrolünde bulunan ve bu kurumlarda zorunlu olarak tutulan bireylerin sağlıklarının korunması yükümlülüğünün ilave olacağını ifade etmiştir. Bunun yanında açıktır ki mahpusların kişisel durumlarını ilgilendirmeyen, terör örgütlerinin çağrısı üzerine yapıldığı ya da örgütsel bağlılığı canlı tutma amacına yöneldiği konusunda makul şüphe bulunan açlık grevlerinin söz konusu olduğu durumlarda devletin takdir hakkı daha geniş yorumlanmalıdır (Şükrü Yıldız, § 21; Murat Karayel (5), § 46; Cihat Özdemir, § 22).

44. Ceza infaz kurumlarının devletin kontrolü altındaki özel alanlar olması, dolayısıyla devletin hem bu kurumda bulunanların güvenliklerini ve sağlıklarını koruma hem de disiplini tesis etme yükümlülüğünün bulunması karşısında hükümlülerin ve tutukluların ceza infaz kurumlarında diledikleri şekilde eylem yapma özgürlüğünün olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013;Barış İnan (2), B. No: 2018/38006, 17/11/2021, § 24).

45. Somut olaydaki gibi kalabalık grupların gerçekleştirdiği açlık grevi eylemlerinin doğası gereği sağlık ve güvenlik alanında rutin dışı bir dizi tedbirin alınmasını gerektireceği ve ceza infaz kurumlarında düzenli bir yaşamın sürdürülmesini engelleyeceği açıktır. Dolayısıyla ceza infaz kurumunda bozulan düzenin yeniden tesis edilmesi ve sürekli bir şekilde açlık grevlerinin yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla bu tür eylemlere müdahale edilmesinin makul karşılanması gerektiği değerlendirilmiştir (Burcu Çelik Özkan, § 30).

46. Sonuç olarak açlık grevi yapmak gibi istisnai bir yola başvurmayı haklılaştırmak için dayandığı gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde başvurucuların ceza infaz kurumunda bulunmasının gerektirdiği sorumluluğa uygun davranmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Başvuruculara verilen cezanın zorunlu bir ihtiyacı karşıladığı, açlık grevinden beklenen fayda ile ceza infaz kurumundaki disiplinin temin edilmesi arasındaki dengenin sağlandığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan Ceza İnfaz Kurumu idaresinin takdir payı ile birlikte değerlendirildiğinde başvuruculara eylemleri nedeniyle verilen hücreye koyma disiplin cezasının orantılı olduğu, bu nedenle müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı kabul edilmiştir.

47. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım taleplerinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 24/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.