BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA AŞAMASINDA SON SÖZÜN SANIĞA VERİLMEMESİ BOZMA SEBEBİDİR

BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA AŞAMASINDA SON SÖZÜN SANIĞA VERİLMEMESİ BOZMA SEBEBİDİR

TC

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

2020/124 E.

2020/237 K.

    "İçtihat Metni"

    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Çocuk Ağır Ceza
    Sayısı : 167-390

    Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan sanıklar ... ve ...'ın TCK'nın 103/2, 103/6, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin İstanbul Anadolu Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.03.2013 tarihli ve 260-95 sayılı hükümlerin sanık ... ve sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 19.03.2018 tarih ve 521-2011 sayı ile;
    "Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 21.02.2017 tarih ve 2014/696 Esas, 2017/75 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, suça sürüklenen çocuk ...'in ilkokul mezunu olup mağdureden iki yaş büyük olduğu, suça sürüklenen çocuk ...'ın da ortaokul mezunu olup mağdureden üç yaş büyük olduğu, suça sürüklenen çocukların içinde bulundukları sosyal ortam, eğitim düzeyleri ve kişisel özellikleri gözetildiğinde cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı hâl olmaksızın mağdureyle cinsel ilişkiye girmeleri sonucunda mağdurenin ruh sağlığının bozulacağını öngöremeyecekleri ve TCK'nın 23. maddesi gereğince ortaya çıkan bu ağır neticede taksir derecesinde dahi kusurlarının bulunmaması sebebiyle cezalarında TCK'nın 103/6. maddesi ile arttırım yapılamayacağının gözetilmemesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel Mahkeme ise 24.10.2018 tarih ve 167-390 sayı ile bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanıkların mahkûmiyetlerine karar vermiştir.
    Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanıklar ile müdafileri ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.07.2019 tarihli ve 57951 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesiyle değişik CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 05.02.2020 tarih ve 6582-1448 sayı ile, Bakanlık vekilinin temyiz istemi reddedilip direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı hâl olmaksızın 15 yaşından küçük mağdureye karşı cinsel istismarda bulunan sanıkların, zora dayalı olmayan bu eylemlerinden dolayı ortaya çıkan mağdurenin ruh sağlığındaki bozulmadan sorumlu tutulup tutulamayacaklarının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle hazır bulundukları oturumda son söz sanıklara verilmeden direnme kararı verilmesinin, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Yerel mahkemece, Özel Dairenin bozma kararından sonra sanıkların hazır bulundukları 03.07.2018 tarihli oturumda, bozma ilamına karşı sanıklar ve sanıklar müdafilerine diyeceklerinin sorulduğu, 24.10.2018 tarihli oturumda ise Cumhuriyet savcısının görüşünün alınmasından sonra hazır bulunan sanıklara son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
    1412 sayılı CMUK'nın 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden çok sayıdaki kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
    Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 251. maddesinin son fıkrasındaki; “Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur.” şeklindeki düzenlemenin yeni usul kanununda yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni yasada kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki “Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir.” ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
    Temyiz mercisince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "Son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "Kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "Son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hâli, gerek "Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK'nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
    Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484.); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149.) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
    Bu bilgiler ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama aşamasında 24.10.2018 tarihli oturumda, hazır bulunan sanıklara son söz hakkı tanınmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK'nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- İstanbul Anadolu Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinin 24.10.2018 tarihli ve 167-390 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin, hükümden önce son sözün hazır bulunan sanıklara verilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 28.05.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.