BOŞANMA - TARAFLARDAN BİRİNİN YOKLUĞUNDA TANIK DİNLETİLMESİ - SAVUNMANIN GENİŞLETİLMESİ - SOMUTLAŞTIRMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ

BOŞANMA - TARAFLARDAN BİRİNİN YOKLUĞUNDA TANIK DİNLETİLMESİ - SAVUNMANIN GENİŞLETİLMESİ - SOMUTLAŞTIRMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
2021/2-57 E.
2022/1721 K.
13.12.2022 T.

BOŞANMA ( Davacının Ön İnceleme Aşamasında Sunduğu Dilekçesinde “Davalı Tarafından Kötü Muamele” Gördüğüne İlişkin Yeni Bir Vakıa İleri Sürdüğü Dayandığı Bu Yeni Vakıaya İlişkin Tanık Deliline Dayandığı ve Ön İnceleme Duruşmasına Katılarak Bildirdiği Tanıkların Dinlenmesini Talep Ettiği Bu Usul İşlemleriyle Somutlaştırma Yükümlülüğüne Uygun Davrandığı Gözetildiğinde Mahkemece Bildirilen Tanıkların Dinlenmesinde ve Dinlenen Tanık Beyanlarının Hükme Esas Alınmasında Usul ve Kanuna Aykırı Bir Yön Bulunmadığı )

DAVALININ MAZERETESİZ KATILMADIĞI DURUŞMADA DAVACI VE VEKİLİNİN HAZIR BULUNARAK GÖSTERDİKLERİ TANIKLARIN DİNLENMESİNİ TALEP ETMESİ ( Boşanma - Davalı Tarafın Mazeretsiz Olarak Ön İnceleme Duruşmasına Gelmediği Dolayısıyla Davacının Karşı Tarafın Muvafakati Olmaksızın İddia ve Savunmasını Genişletip Değiştirebilme Hakkı Olduğu )

SAVUNMANIN GENİŞLETİLMESİ ( Boşanma - Duruşmaya Davalı Vasisinin Mazeretsiz Olarak Gelmediği Davacı ve Vekilinin İse Hazır Bulunarak Gösterdikleri Tanıkların Dinlenmesini Talep Ettiği/Davalı Tarafın Mazeretsiz Olarak Ön İnceleme Duruşmasına Gelmediği Dolayısıyla Davacının Karşı Tarafın Muvafakati Olmaksızın İddia ve Savunmasını Genişletip Değiştirebilme Hakkı Olduğu )

SOMUTLAŞTIRMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Boşanma - Davacının Ön İnceleme Aşamasında Sunduğu Dilekçesinde “Davalı Tarafından Kötü Muamele” Gördüğüne İlişkin Yeni Bir Vakıa İleri Sürdüğü Dayandığı Bu Yeni Vakıaya İlişkin Tanık Deliline Dayandığı ve Ön İnceleme Duruşmasına Katılarak Bildirdiği Tanıkların Dinlenmesini Talep Ettiği Bu Usul İşlemleriyle Somutlaştırma Yükümlülüğüne Uygun Davrandığı Gözetildiğinde Mahkemece Bildirilen Tanıkların Dinlenmesinde ve Dinlenen Tanık Beyanlarının Hükme Esas Alınmasında Usul ve Kanuna Aykırı Bir Yön Bulunmadığı )

TARAFLARDAN BİRİNİN YOKLUĞUNDA TANIK DİNLETİLMESİ ( Boşanma - Duruşmaya Davalı Vasisinin Mazeretsiz Olarak Gelmediği Davacı ve Vekilinin İse Hazır Bulunarak Gösterdikleri Tanıkların Dinlenmesini Talep Ettiği/Davalı Tarafın Mazeretsiz Olarak Ön İnceleme Duruşmasına Gelmediği Dolayısıyla Davacının Karşı Tarafın Muvafakati Olmaksızın İddia ve Savunmasını Genişletip Değiştirebilme Hakkı Olduğu )

6100/m.141,194

ÖZET : Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında tanık deliline dayanmamış olan davacının, HMK 141 maddesinin 7251 Sayılı Kanun'la değiştirilmesinden önceki düzenlemesine göre, davalı tarafın mazeretsiz olarak ön inceleme duruşmasına gelmemesinden faydalanarak “iddia veya savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlığı altında tanık deliline dayanıp dayanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Somut olayda; ilk derece mahkemesince yapılan 03.10.2017 tarihli ön inceleme duruşmasına tarafların usule uygun şekilde davet edildiği, yapılan duruşmaya davalı vasisinin mazeretsiz olarak gelmediği, davacı ve vekilinin ise hazır bulunarak gösterdikleri tanıkların dinlenmesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Davalı tarafın mazeretsiz olarak ön inceleme duruşmasına gelmediği, dolayısıyla davacının, karşı tarafın muvafakati olmaksızın iddia ve savunmasını genişletip değiştirebilme hakkı olduğu, bu hakkı doğrultusunda ön inceleme aşamasında sunduğu 17.08.2017 tarihli dilekçesinde “davalı tarafından kötü muamele” gördüğüne ilişkin yeni bir vakıa ileri sürdüğü, dayandığı bu yeni vakıaya ilişkin tanık deliline dayandığı ve ön inceleme duruşmasına katılarak bildirdiği tanıkların dinlenmesini talep ettiği, bu usul işlemleriyle HMK ile benimsenen dayanak vakıa ve o vakıanın ispatı için delil gösterme zorunluluğuna işaret eden somutlaştırma yükümlülüğüne uygun davrandığı gözetildiğinde mahkemece bildirilen tanıkların dinlenmesinde ve dinlenen tanık beyanlarının hükme esas alınmasında usul ve kanuna aykırı bir yön bulunmamaktadır.

O hâlde direnme kararının, açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.

DAVA : 1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, İlk Derece Mahkemesi'nin davanın kabulüne ilişkin verdiği kararın kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

KARAR : I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı asıl 07.04.2017 tarihli dava dilekçesinde; davalı ile 26.12.1997 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının olduğunu, evliliğin ilk gününden itibaren eşi ile aralarında şiddetli geçimsizlik bulunduğunu, ruhen ve fikren anlaşamadıklarını, fikir ayrılığı yaşadıklarını, bu nedenlerle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını, davalının üç yıldır cezaevinde hükümlü olduğunu ileri sürerek boşanmaya, velâyetlerin kendisine verilmesine, her bir çocuk yararına ayrı ayrı 600TL tedbir-iştirak nafakası ile kendi yararına 500TL tedbir-yoksulluk nafakası ve 50.000TL tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı asıl 24.04.2017 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, 28.03.2014 tarihinden beri cezaevinde hükümlü olarak bulunduğunu, eşini hâlen sevdiğini, çocukları ve evinin tüm masraflarını karşıladığını, eşine ev ve araba aldığını, ne var ki davacının evlilik birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediği gibi kendisinin tüm maddi varlıklarından yararlandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Bursa 2. Aile Mahkemesi'nin 10.05.2018 tarihli ve 2017/332 E., 2018/508 K. sayılı kararı ile; tarafların 26.12.1997 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, erkeğin eşine küfrettiği, tokat attığı, ölümle tehdit ettiği, evin giderlerini karşılamadığı, çevreye aşırı borçlandığı, başlatılan icra takipleri nedeniyle haciz işlemi yapılmasına sebep olduğu, davalının açık cezaevinde hükümlü olması nedeniyle eşlerin ayrı yaşadıkları gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 500TL tedbir-iştirak nafakası, kadın yararına 10.000TL manevi tazminat ödenmesine, şartları oluşmayan yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içerisinde davalı asıl tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.

8. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 13.05.2019 tarihli ve 2018/1611 E., 2019/678 K. sayılı kararı ile; dava dilekçesinin incelenmesinde davacının tanık deliline dayanmadığı, 08.05.2017 tarihli dilekçesinde açıkça “cevaba cevap dilekçesi vermeyeceğini” bildirerek ön inceleme duruşmasının öne alınmasını talep ettiği, dilekçeler aşaması böylece tamamlandıktan sonra ön inceleme duruşması yapılmadan önce 17.08.2017 tarihli dilekçesinde tanık deliline dayandığı, mahkemece dinlenilen bu tanık beyanları esas alınarak kusur belirlemesi yapıldığı, dava dilekçesinde yer alan delillerle davanın ispat edilemediği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmış, yeniden hüküm kurularak davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 23.12.2019 tarihli ve 2019/6547 E., 2019/12702 K. sayılı kararı ile;

“…İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi başlıklı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 141. maddesi “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia ve savunmalarını genişletebilir veya değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır," şeklindedir. Anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmadan uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Şüphesiz bu imkân, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi için söz konusudur, ikişer dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Ön inceleme aşamasında ancak karşı tarafın açık muvafakati (veya ön inceleme duruşmasına taraflardan birisinin mazeretsiz gelmemesi) durumunda iddia veya savunmaların genişletilmesi yahut değiştirilmesi kabul edilmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20.04.2016 tarih, 2014/2-695 esas ve 2016/522 karar sayılı ilamı).

Somut olayda; davacı kadın dava dilekçesinde herhangi bir delil bildirmemiş, tanık deliline dayanmamış, davalı erkeğin 22.04.2017 tarihli cevabının usulünce kendisine tebliğinden sonra da 08.05.2017 tarihli dilekçesi ile de cevaba cevap dilekçesi vermeyeceğini bildirmiş ise de; 03.10.2017 tarihli ön inceleme duruşma tarihi davalı erkek vasisine usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş ve davalı erkek vasisi herhangi bir mazeret bildirmeksizin ön inceleme duruşmasında hazır bulunmamış, davacı kadın ön inceleme duruşmasında iddialarını ispat etmek üzere tanıklarını bildirmek üzere süre talep etmiş ve yasal süresi içerisinde tanık deliline dayanmıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında ilk derece mahkemesince dinlenilen tanıklarının beyanları hükme esas alınabileceğinden, ilgili bölge adliye mahkemesince davacı kadının davasının reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir,....” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 07.07.2020 tarihli ve 2020/268 E., 2020/808 K. sayılı kararı ile; bozma kararına konu 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 141. maddesi uyarınca taraflardan biri ön inceleme duruşmasına gelmediği takdirde diğer tarafın iddia ve savunmasını genişletip değiştirebileceği, bu durumda iddianın genişletilmesine veya değiştirilmesine bağlı olarak HMK'nın 145. maddesi gözetilmeksizin yeni bir delil gösterilebileceği, ne var ki iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi gibi bir durum yok ise herhangi bir delile dayanılmadan ileri sürülen vakıaların ispatına yönelik delil gösterilemeyeceği, delillerin dilekçeler aşamasına hasredildiği ilkesi dikkate alındığında aksi hâl HMK'nın 194/2. maddesine de aykırılık teşkil edeceği, somut olayda davacının dava dilekçesinde herhangi bir delile dayanmadığı, cevaba cevap dilekçesini de sunmayacağını belirttiği, dilekçeler aşaması böylece tamamlandıktan sonra delil listesi verilmesinin ve dilekçeler aşaması bittikten sonra dayanılmayan bir delil toplanmasının sonuca etkili olmayacağı, davacı tarafından süresinde bildirilmeyen tanık beyanlarının kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağı, dilekçeler aşaması sırasında gösterilmeyen delilin HMK'nın 141. maddesi kapsamında değerlendirilerek yargılama sırasında toplanmasının yasanın lafzına aykırılık oluşturacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında tanık deliline dayanmamış olan davacının, HMK'nın 141. maddesinin 7251 Sayılı Kanun'la değiştirilmesinden önceki düzenlemesine göre, davalı tarafın mazeretsiz olarak ön inceleme duruşmasına gelmemesinden faydalanarak “iddia veya savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlığı altında tanık deliline dayanıp dayanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

15. Bilindiği üzere 6100 Sayılı HMK'nın “Tanık gösterme şekli” başlıklı 240. maddesinin 2. fıkrası ile “Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Tanık deliline ancak davanın tarafları başvurabilecekleri için, davada tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıa ile dinlenilmesi istenen tanıkların ad ve soyadları ile tebliğe elverişli adreslerini bir liste hâlinde mahkemeye sunmak zorundadır. Buna tanık listesi denir. Listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemeyecekleri gibi ikinci bir tanık listesi de verilemez. İkinci tanık listesinin verilemeyeceğine ilişkin bu kesin kural, kamu düzeninden olup, hâkim tarafından re'sen nazara alınır. Bu kural, aynı zamanda davaların makul süre içinde bitirilmesi açısından usul ekonomisine hizmet eden bir kuraldır.

16. Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile yapılan düzenlemelerle amaçlanan; yargılamanın makul sürede tamamlanması olup, bu zorunluluk 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 141/son maddesinin bir gereği olmasının yanında, 90/5. maddesine göre “…Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” hükmü gereğince Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 6. maddesiyle düzenleme altına alınan adil yargılanma hakkının en önemli unsurlardan olan “makul sürede yargılanma” ilkesine dayanmaktadır. Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), sözleşmenin tarafı devletlerin yasal sistemlerini, AİHS şartlarına uyacak şekilde düzenlemekle görevli olduğunu belirtmiştir (AİHM, Zimmerman ve Steiner-İsviçre, 13 Temmuz 1983, 29. Paragraf).

17. Kuşkusuz ki; yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlanması için öngörülen hususların en önemlisi, taraflara yapacakları işlemler için belirli bir süre tanınması ve bu sürelerin hak düşürücü nitelik taşımasıdır. Bu yolla amaçlanan usul ekonomisidir. Usul ekonomisi ilkesi, HMK'nın 30. maddesiyle düzenleme altına alınmış olup; uyuşmazlıkların en az giderle, en makul sürede ve en az emekle çözümü ve gereksiz yere dava açılmasının engellenmesi şeklinde açıklanmaktadır.

18. Bir davaya taraf olan herkes, karşı taraf karşısında kendisini dezavantajlı bir konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmelidir (AİHM, De Haes ve Gijsels-Belçika, 24 Şubat 1997). Aynı şekilde, tarafların gösterilen tüm delillerden haberdar olması ve görüş bildirebilmesi de adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilmesi gereken ilke olarak belirtilmiştir (AİHM, Borgers-Belçika, 30 Ekim 1991). Açıklanan bu ilkelere paralel olarak HMK ile yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir. HMK'nın 194. maddesiyle düzenleme altına alınan hüküm gereği, taraflar dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırma yükümlülüğü altındadırlar. Bu madde kapsamında taraflar; dayandıkları delilleri ve hangi delilin, hangi vakıanın ispatı için gösterdiklerini açıkça belirtme zorunluluğu altında bırakılmışlardır. Buradan hareketle açıkça söylenmelidir ki; HMK ile benimsenen yargılama usulünde “dayanak vakıa ve o vakıanın ispatı için gösterilecek delil” birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçası olarak ele alınmıştır. Delillerin belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerden haberdar olarak zamanında bunlara karşı delil veya görüş bildirebilme imkânı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır (Hukuk Genel Kurulunun 20.04.2016 tarihli ve 2014/2-695 E., 2016/522 K.; 04.02.2021 tarihli ve 2017/2-2710 E., 2021/34 K. sayılı kararları).

19. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 194. maddesiyle düzenleme altına alınan “somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” zorunluluğu; davacı taraf yönünden “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119. maddenin 1-f bendiyle “İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği” hususunun düzenleme altına alınmasıyla, davalı taraf yönünden ise “Cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 129. maddenin 1-e bendiyle “Savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği” hususunun düzenleme altına alınmasıyla “iddia ve savunmaya yönelik dayanılan vakıa ve o vakıanın hangi delille ispatlanacağı” hususları birbiri ile bir bütün olarak ele alınmış olup, dayanılan vakıa ve o vakıanın ispat vasıtası delilin aynı anda gösterilmesi zorunluluğu tartışmasız olarak açıklanmıştır. Kanunda aksi düzenlenmediği için HMK'nın 119/1-f ve 129/1-e maddeleriyle düzenleme altına alınan hükümde belirtilen “delil” sözcüğünün hem asıl ispat hem de karşı ispatı kapsadığını belirtmek gerekir.

20. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. maddesi 22.07.2020 tarihli ve 7251 Sayılı Kanun'un 15 maddesiyle yapılan değişiklikten önceki hâliyle; “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” hükmünü taşımakta iken değişiklikten sonra “- (1) (Değişik:22/7/2020-7251/15 md.) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.

21. Yazılı yargılama usulünde ön inceleme aşaması, tarafların; dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçelerinin başka bir ifadeyle dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasının tamamlanması anından başlayarak ön inceleme duruşmasının tamamlandığı ana kadar devam eden süreci ifade etmektedir. Ön inceleme aşamasının başlaması üzerine hâkim; hazırlık işlemlerini yapar, tarafların dilekçelerini ve eklerini inceler, uyuşmazlık konusunu tam olarak belirler.

22. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 137. maddesinde hâkim tarafından ön inceleme aşamasında hangi işlemlerin yapılması gerektiği açıklanmıştır. Bunlar usule ilişkin hususlarla, tahkikata hazırlık işlemleri, tarafların delillerini sunmaları ve toplanması için gerekli işlemlerdir. Bu aşamanın önemli bir amacı da tarafları sulhe ve özünde sulhü hedefleyen bir kurum olan arabuluculuğa gitmeye teşvik etmek, böylelikle taraflar arasında bir anlaşma sağlanmasına uygun ortamı yaratmak suretiyle, uyuşmazlığın daha ileriki aşamalara gitmeden çözüme kavuşturulmasını gerçekleştirmektir.

23. Ön inceleme işlemleri tamamlanmadan ve bu konuda gerekli kararlar verilmeden tahkikata başlanamaz ve tahkikat için duruşma günü tespit edilemez (HMK m. 137/2). HMK'nın en önemli yeniliklerinden birisi olan ön inceleme aşaması ile temelde iki amaç hedeflenmiştir. Bunlardan ilki; davanın esası hakkında yargılama yapılabilmesi ve karar verilebilmesi için usûl hukuku yönünden aranan olumlu (dava şartları) veya olumsuz (ilk itirazlar) hususların olup olmadığı, burada varılan sonuçta hâkime davanın esasına girilmesine engel bir sebebin varlığını tespit ettiği takdirde, usule ilişkin bir kararla davayı sona erdirebilme yetkisi tanınarak yargılamanın en başında usul hukuku yönünden açıklığa kavuşturulmasıdır. İkinci olarak da bu aşama sayesinde tahkikat aşamasının belirli bir düzen ve disiplin içinde yürütülebilmesi için gerekli zemin yaratılmaya çalışılmaktadır.

24. Görüldüğü üzere, HMK'nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Zira tahkikatın amacı; kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi hâlde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar. Tarafların, Kanun'da belirtilen bu sürelerden sonra delil gösterebilmeleri ancak iki yasa maddesinde belirtilen hâllerle sınırlıdır. Onlar da; iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesini düzenleyen 141. madde ile istisnai hâllerde sonradan delil gösterilmesine imkân tanıyan 145. maddedeki durumlardır.

25. Eldeki davada; davacı asıl dava dilekçesinde, davalı ile aralarında şiddetli geçimsizlik bulunduğu, ruhen ve fikren anlaşamadıkları, fikir ayrılığı yaşadıkları vakıalarına dayanarak evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürerek davalı ile boşanmalarına karar verilmesini talep etmiş, davalı ise yasal süresi içerisinde verdiği cevap dilekçesinde boşanmak istemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Davacının ise 08.05.2017 tarihinde cevaba cevap süresi içerisinde sunduğu için cevaba cevap niteliğine sahip dilekçesinde tahkikat aşamasına geçilmesine karar verilmesini talep ettiği görülmektedir. Durum böyle olunca, dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında davacının dava dilekçesinde iddia ettiği vakıaları hangi delille ispat edeceğini belirtmediği anlaşılmaktadır. Ne var ki davacı ön inceleme duruşmasından evvel 17.08.2017 tarihli dilekçesi ile dava dilekçesinde yer vermediği “davalı tarafından kötü muamele” gördüğüne ilişkin yeni bir vakıaya dayanarak evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını iddia etmiş, bu yeni iddiasını ispata yönelik tanık deliline dayanmış ve tanıklarını bildirmiştir.

26. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 448. maddesinde bu kanun hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanacağı hükmü düzenleme altına alındığına ve eldeki davada ön inceleme duruşmasının 7251 Sayılı Kanun'un 15. maddesiyle yapılan değişiklikten önce yapıldığı gözetildiğinde, HMK'nın 141. maddesinin değişiklik yapılmadan önceki hâliyle uygulanacağı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Yukarıda 21. paragrafta; ön inceleme aşamasının dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasının tamamlanması anından başlayarak ön inceleme duruşmasının tamamlandığı ana kadar devam eden süreci ifade ettiği açıklanmış olup, davacı ön inceleme duruşması yapılmadan dava dilekçesinde yer vermediği yeni bir vakıa ve tanık deliline 17.08.2017 tarihli dilekçesi ile dayanarak iddia ve savunmasını genişletip değiştirmiştir.

27. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 141. maddesinin 1. fıkrasının değişiklik öncesi hâlinin hükümet gerekçesinde; ön inceleme duruşmasının yargılama bakımından öneminden dolayı, tarafların bu duruşmaya katılımını sağlamak amacıyla “gelen tarafın ödüllendirildiği, mazereti olmadığı hâlde gelmeyen tarafın ise cezalandırıldığı” bir yol izlenmesinin zorunlu olduğu görüşüyle hareket edildiği ve her iki tarafın da ön inceleme duruşmasına gelmesi hâlinde karşı tarafın muvafakati ile genişletme söz konusu iken, taraflardan birinin mazeretsiz olarak gelmediği takdirde, gelen taraf karşı tarafın muvafakatine gerek olmaksızın iddia ve savunmasını genişletip değiştirebileceği kabul edilmiştir. Maddede yapılan değişik sonucunda ise dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra, ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hariç olmak üzere, iddia ve savunma genişletilemeyecek ve değiştirilemeyecektir. Hükümet gerekçesinde de değişikliğin amacı, sırf ön inceleme duruşmasına katılım sağlanmadığı için aleyhte iddia ve savunmanın rahatlıkla genişletilebilmesi veya değiştirilebilmesinin “silahların eşitliği ilkesinin ihlali” olarak açıklanmıştır.

28. Somut olayda; ilk derece mahkemesince yapılan 03.10.2017 tarihli ön inceleme duruşmasına tarafların usule uygun şekilde davet edildiği, yapılan duruşmaya davalı vasisinin mazeretsiz olarak gelmediği, davacı ve vekilinin ise hazır bulunarak gösterdikleri tanıkların dinlenmesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Davalı tarafın mazeretsiz olarak ön inceleme duruşmasına gelmediği, dolayısıyla davacının, karşı tarafın muvafakati olmaksızın iddia ve savunmasını genişletip değiştirebilme hakkı olduğu, bu hakkı doğrultusunda ön inceleme aşamasında sunduğu 17.08.2017 tarihli dilekçesinde “davalı tarafından kötü muamele” gördüğüne ilişkin yeni bir vakıa ileri sürdüğü, dayandığı bu yeni vakıaya ilişkin tanık deliline dayandığı ve ön inceleme duruşmasına katılarak bildirdiği tanıkların dinlenmesini talep ettiği, bu usul işlemleriyle HMK ile benimsenen dayanak vakıa ve o vakıanın ispatı için delil gösterme zorunluluğuna işaret eden somutlaştırma yükümlülüğüne uygun davrandığı gözetildiğinde mahkemece bildirilen tanıkların dinlenmesinde ve dinlenen tanık beyanlarının hükme esas alınmasında usul ve kanuna aykırı bir yön bulunmamaktadır.

29. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; ön inceleme duruşmasına taraflardan birinin mazeretsiz olarak gelmemesi hâlinde gelen tarafın ebetteki karşı tarafın muvafakati aranmaksızın iddia ve savunmasını genişletip değiştirebileceği, ne var ki somut olayda davacının 17.08.2017 tarihli dilekçesinde aynen dava dilekçesinde olduğu gibi evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal sebebine dayalı boşanma talebini ileri sürdüğü, bu sebeple “davalıdan kötü muamele gördüğüne” ilişkin vakıaya değer verilerek bu yeni vakıaya ilişkin tanık deliline dayanılamayacağı, hâl böyle olunca direnme kararının bu değişik gerekçeyle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

30. O hâlde direnme kararının, açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 373/2. maddesi uyarınca dosyanın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 13.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.