İKRAH (KORKUTMA) NEDENİYLE SÖZLEŞMENİN İPTALİ

İKRAH (KORKUTMA) NEDENİYLE SÖZLEŞMENİN İPTALİ

T.C.

Yargıtay

15. Hukuk Dairesi

2014/93 E.

2014/2987 K.

Mahkemesi     : ….. Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi

Tarihi   : 21.12.2012

Numarası        : 2011/647-2012/691

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili Avukat H. Ü. ile davalılar vekili Avukat Ş. K.geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmâl edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:

Karar                                                                                        

Dava, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında düzenlenen 08.06.2007 tarihli asıl ve 20.08.2007 tarihli ek sözleşmeler uyuşmazlık konusu değildir. Davacı taşeron, davalılar yüklenicidir. İş sahibi idare “Büyük İstanbul İçme Suyu II. Merhale Projesi Melen Sistemi km 69+284 km 103+134 arası İkmâl İnşaatı Hasarlı Kısımların Onarımı ve Yeşilçay Bağlantısı” işiyle ilgili hale açmıştır. Davalılar ihalenin “plaplanş, hendek kazısıyla bu kazıların depo yerine nakli, yataklama, boru montajı-kaynağı, gömleklemesi ve geri dolgusu” işini üstlenmiştir. 20.08.2007 tarihinde davalılar ile “Göksu ve Ağva nehirleri, nehir geçişleri ve boru döşeme işleri” ile ilgili ek sözleşme imzalanmıştır.

Tarafların İddia ve Savunmaları

Davacı vekili eldeki davada, davalılar tarafından ikrah ve müzayaka sonucu zora düşülerek davacı şirkete imzalattırılan 29.01.2008 tarihli hakediş raporu, aynı tarihli ibraname ve 13.03.2008 tarihli teslim tutanağının iptaline ve davacının bakiye iş bedeli alacağının tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar 29.01.2008 tarihli ibranamenin varlığını ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.

İlk Derece Mahkemesinin Kararı

Mahkeme, “dava tarihi itibariyle davacının tehdit, ikrah ve müzayaka ile ilgili iddiaları yönünden bir yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu“nu belirtmiştir. Bu gerekçeyle davanın reddine karar vermiştir.

Yargıtay’ın Değerlendirmesi

Davada “cebir, tehdit, ikrah ve müzayaka” hukuksal nedenine dayanışmıştır. Bu çerçevede 29.01.2008 tarihli ibraname, hak ediş raporu ve 13.03.2008 tarihli teslim tutanağının iptali ve bakiye iş bedelinin tahsili istenmiştir.

Hak düşürücü süreyi düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 39. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 31.) maddesi, “yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır” hükmünü içermektedir.

İptal beyanının şekle tabi olduğu konusunda kanunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. Hukuki niteliği itibariyle bozucu yenilik doğuran bu hakkın kullanılmasının dava açma gibi belli usulde ileri sürülmesi zorunlu değildir. Bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, def’i yahut dava yoluyla da bu hak kullanılabilir.

Somut olayda, davacı tarafından davalılara gönderilen 26.01.2009 tarihli ihtarnamede, “hata ve hile sonucu ibranamenin imzalanıp muhatap ortaklığa verildiği” belirtilmiştir. Ayrıca hata ve hile hukuksal nedenine dayanılarak ibraname ile bağlı kalınmadığı davalılara bildirilmiştir. İhtarname 28.01.2009 tarihinde tebliğ edilmiştir.

Bu durumda davacı 818 sayılı Borçlar Yasası’nın 31. maddesi hükmüne göre bir yıllık hak düşürücü sürede “ibraname ile bağlı olmadığı” beyanını davalı tarafa ulaştırdığından hak düşürücü sürenin dolduğundan söz edilemez. Davacının bir yıllık süre içerisinde hiçbir şekle bağlı olmayan iptal beyanında bulunduğu açıktır. Bu nedenle mahkemenin davanın bir yıllık sürede açılmadığı şeklindeki gerekçesi isabetsizdir.

Hâl böyle olunca uyuşmazlığın esası incelenerek hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Bunun yerine, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç

Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, 30.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.